do it no more

Friday, November 16, 2007

Her şeyi oluruna bırakmak, oluru kabullenememek, olması gerekeni hayal etmek, kontrolsüz kalmak, iradeyi zaafa salmak, salınıp asılı durmak, durup kıpırdayamamak, kıpırtılara dayanamayıp solu(kla)yamamak, titreyip düşmek, kalkıp silkelenmek, bitip yıkılmak, yıkıntıları deşmek, deşilip yaralanmak, kanamak, ağlamak, çırpınmak, kuru gürültüyü dinlemek, dinlerken pabuçların altında ezilmek, ters dönmek, debelenmek, yutkunmak, delinmek, akmak, başa dönmek, yinelemek, görmemek, görünmemek, her şeyi oluruna bırakmak..

oynamıyorum artık.

Yarım çıplak, sesim çatallı, gözlerimse şişip şişmemek arasında kararsız bekliyor. Sense of humor ve cool olan her şey millerce uzakta bulduğu ilk masanın altına saklanmış günün geriliminin geçmesini bekliyor adeta. Kavun şarabının yerine şeftaliyi koyamadım, öylesine içtim, gece erken bitmemeliydi ama yine de "lütfen bu son şarkı olsun" dedim daha içeri girmeden. "Tonight was supposed to be fun!" oysa ki. Öyleydi de. Out of the blue gelen hediye ve çağrışımları ve göndermeleri ve anlamları ve taking turns anlatılan her şeyin "E işte sonunda ölmeli o zaman, n'oluyo ki öyle olunca!"lara gelmesi ve diğerleri. Filmi izlemek istiyorum artık ve yorum yapmak ve sigara yakmak ve ses çıkarmak avazım yettiğince..

yazmıyorum artık.

0 bows: