the.time & the.rest

Friday, March 30, 2007

~and upon the.request;


the.some

Thursday, March 29, 2007

Yine gecenin sabaha kaçan bir körü herkesin hosur hosur uyuduğu dakikalarda gayet şükela bir kimse olup çıkmıştır sevgili DeSalvo. Sebebi bilinmemektedir, lakin çok eğlenmektedir kendi çerçevesinde. Hayat kurtaran cinsinden sayılan bu bilgileri diğer sevgili kimselerle paylaşmak ise her ne kadar lüzümsuz gibi görünse de, aslında fevkalade lüzümludur, öyle uygun görülmüştür. Peki bıkmadan ve de usanmadan edilgen çatılı eylemleri tercih etmesinin bir nedeni var mıdır acaba? O da bilinmemektedir. Hem zaten tercih diye bir şey de yoktur, hatırlatılır. Eylemlerin ettirgen soyuna geçmeden bu gidişe haykırarak bir "dur!" demek istemektedir, ancak tıkır-yazar (bkz. kılavye şeysi) buna müsaaade etmemekle birlikte "bak ben sana şimdi bir şeyler yazdırttırırım görürsün şarap çanağımı!" diyerek utanmadan tehdit etmektedir bir de. Kepazeliktir aslında yaptığı, farkında değildir. Gerilimlerin panik atağa dönüştüğü anlarda, -literally- nefesi kesildiğinde de "aslen" yapması gerekenlerin farkında değildir zaten. Bakınız bu defa da tıkır-yazar ile bütünleşiverdi bünye. Alt kavramların ana kavramı oluşturduğu gibi, alt benlikler de şahsın bizzat kendini oluşturmaktadır aslında. Konudan konuya atlayınca yazılanların pek bir anlamı kalmıyor olabilir, evet; lakin anlaması gerekenler ziyadesiyle anlayacaktır zaten DeSalvo kişisinin ne dediğini. Hem mesaj kaygısı da taşımamalıdır kimseler. Her şeyi "crystal clear" yazacak olduktan sonra yapılan eylemin "Dear diary, .. Yours sincerely." birlikteliğinden ne farkı kalır sorarım!

"bana kalpin kadar temis bu sayfayı ayırdığın için şok teşekkür ederim,
umarım hayatın boyunça mutluluk peşini hiç bırakmas.
ve pek tabii her şey gönlünçe olsun.
seni şok seven arkadaşın ben."

ama bu şey günlüğe yazılmoordu ki! hmm, neyse artık, yeni ufuklar açmış olduk kendimize. azalım, coşalım, rengarenk olalım, kendimizden geçelim, haydi bakalım;

yolilayihhuuuh yuffilayyiiyeaaa

,

Ta-daa!

Monday, March 19, 2007

Popüler olmak ve orospu olmak arasındaki ince çizgide yaşayan insanlar için popülerlik her ne kadar bir kurtuluş gibi görünse de işe yaramaz, görmezden gelinemez, bünye gayet orospudur aslında. O yüzden de kasmaya gerek yok, ne olduğumuzla gurur duyup dibine koymalıyız kanımca :)

,budur!

Bir de parmak arası terklikler var. İkizler zımbırtısının da kulaklarını çınlatmadan gidemem korkarım. Korkmakla birlikte üstüne üstüne gider, battığı yerden karasını çıkarıp şahaneler şahanesi yaparım.

,budur!

Pop You Popping Pop

Tuesday, March 13, 2007

Dumurlara dumur ekleyiniz. Otorite geçinen mal zihniyet (ler) in müzik anlayışını yiyip bi de üstüne okkalı falan tükürmek isterim deliler gibi. Daha "decent" ve "plain catchy yet worth nothing" arasındaki farkı idrak etme yetisine sahip olmadan ona ve de buna yol göstermeye çalışmak takdirlere şayan bir tavırdır, aksini iddia etmeyiniz! (!)

Evet, müzik piyasasına itina ile el atmanın zamanı gelmiş de geçiyor bile. Pop-rock diye bir şey yok arkadaşım, sokunuz kafanıza. Popun olduğu yerde rock ne gezer, aklınızı seveyim. Ya da pop nedir öncelikle? Tanımını "popüler olan" tadında yapacak olursak iş ziyadesiyle değişir, arabesque bile pop olabilir. Bu bağlamda popbesque gibi bi genre türetmek de gayet mantıklı olacaktır. Peki, şahen bir gruba D.A. ve S.O. dingildekleri rakip gösterilirken, popbesque kategorisinde kim kime rakip olarak gösterilecek? Zakkum vs. Fatih Ürek (pek yaraşır, dokunmamalı aslında, süfer oldu), Manga vs. Ebru Gündeş (Göksel gibi fiğçuring falan yapmalılar, bi o kaldı zaten sanırım), Dorian vs. Seksendört (e onlar pek bi arabesque zaten canım, hmm ya da Lerzan Mutlu kişisi de eklensin, üçlü olsun) sonraaa Hayko Cepkin vs. K. Ceylan (freak-freak takılırlar, fevkalade olur). İç gıcıklayıcı bir liste oldu farkındayım, lakin durum işte bu kadar vahimdir.

Yine, yeniden; maviler, morlar, yeşiller, pembeler..

cry your heart out.

like a starfish vol.2: the.ocean and the.them

Sunday, March 11, 2007

kinayeci deniz yıldızıyla ironik yengecin aşkı dillere destan olmuştur ve hatta fırıldak deniz kestanesinin dikenleri destan olan dillere çirkef çirkef batmıştır. üzerlerinde bu kadar göz varken neylesin yavrular, güçleri yettiğince tutunmuşlar birbirlerine; lakin o kadarı da yetmemiş. her buluşmada biri nefessiz kalmış, birinin nefesi diğerine yetmemiş. buna rağmen ısrarla çıkmışlar sudan her defasında, çıktıkça yorulmuşlar, sarılmışlar birbirlerine. önceki yaşadıklarına da tersmiş zaten her şey. ironik yengeç kinayeci deniz yıldızını en son ağlarken bulup kıskaçları arasına aldığında bayılıvermiş zavallı. sonra ılık suyu bedeninde hissettiğinde gelmiş aklı başına, ironik yengeç yaptıklarına pişman olup kurtarmış aslında onu. tekrar büyürken de yanından bir saniye ayrılmamış. bu yüzden, en çok bu yüzden minnettar olmuş kinayeci deniz yıldızı ironik yengece, güzelliğine yeniden kavuşturduğu için. yemin etmiş "ölene kadar bırakmam seni" diye, ironik yengeç de "okyanus kadar seviyorum seni" demiş, "hiç ayırmam seni yanımdan, hep gelirim yanına". o zamandan beri de huzur yumağı buluşmaya devam etmişler, anlatacak pek çok hikayeleri olsun diye..

*

Saturday, March 10, 2007

you could be my unintended / choice to live my life extended / you could be the one I'll always love / you could be the one who listens / to my deepest inquisitions / you could be the one I'll always love / I'll be there as soon as I can / but I'm busy / mending broken pieces / of the life I had before / first there was the one / who challenged / all my dreams / and all my balance / he could never be / as good as you / you could be my unintended / choice to live my life extended / you should be the one I'll always love/ I'll be there as soon as I can / but I'm busy / mending broken pieces / of the life / I had / before / you.

* kişi zamirleriyle (bkz. ben, sen/ I, you) ilgilenmeksizin okumak, dinlemek vs. lazım; afiyetle..

like a starfish

Friday, March 09, 2007

kinayeci deniz yıldızı, ironik yengecin kıskaçları arasından kurtulduğunda artık çok geçti. tüm güzelliğinin bozulmuş olmasına üzülürken yeniden büyüyeceği aklına geldi, sevindi birden. yaklaşan kocaman gölgeyi farketmeden titreye titreye suya doğru ilerlemeye başladı yavaşça. tam parmakları ılık suya değmişti ki, kocaman iki parmağın arasında buldu kendini. parmaklar çok soğuktu, korktu. iki kocaman gözle karşı karşıya geldiğinde ise bayılacak gibi oldu. gözlerden birinde suyun yansımasını da görebiliyordu, keşke zıplayıp suda kaybolabilseydi o anda. sonra kocaman parmaklı, kocaman gözlü şeyin arkasında daha kocaman parmaklı, daha kocaman gözlü başka bir şey belirdi, daha çok korktu. gözlerini kapattı, ağlamaya başladı. neler olduğunu anlamaya çalışırken havada buldu kendini, hızla dönüyordu. yere çarptığında canı çok yandı, hiçbir yerini kımıldatamıyordu. gözlerine de kum kaçmıştı. ters döndüğü kumun üzerinde doğrulmaya çalışırken onu az önce korkutan şeylerin uzaklaştığını gördü. gözlerini tekrar kapattı, açtığında ironik yengeç kıskaçlarını açmış ona doğru yaklaşıyordu. korkudan titremeye başladı, yeniden doğrulmayı denedi ama gücü kalmamıştı. ironik yengecin kıskaçları arasında gözlerini son defa kapattı, hala ağlıyordu..

Here.In My Room

"Evet, şarkı sözü kopi-peyst eden bir kimse olup çıktım, ama budur, bu kadar basittir." ifadesiyle sonlandırdığım son gönderimi önizleme aşamasında hiç ettim, yine aynı derecede basit oldu. Hadise de şu kadar basittir aslında;

Teoride bariz ve mevcut her sorunun üstesinden gayet başarıyle gelinmiş ve belirli kimselerin üstüne basmak suretiyle muhtelif defterler kapatılıp fevkalade yola devam edilmiştir; ancak uygulamaya gelindiğinde, tesadüflerin de etkisiyle sıçım sıçım sıçılmıştır (kötü dil kullanımını bağışlayınız, anlama hakettiği gücü vermenin başka yolu yok korkarım). Bu konuya gerekirse geri dönerim. [-like you could ever move forward ha!-]


Photo Sharing and Video Hosting at Photobucket

Geçen tatil günü güle-oynaya, anıra-bağıra oynadığımız -tabu sonrası- sıkı dostlar isimli gayet gereksiz ama eglenceli oyunda ciğerlerimin EN rahatsız olduğum (oldukları?) özelliğime verdiği ortak cevap tüylerimin diken pozisyonuna geçmesine neden oldu aslında, çaktırmadım sanırım. "Ne kadar kötü olursa olsun "eskisi kadar" kötü değildir diye düşünüyordum uzun süredir, yani "eskisi kadar" depresif ve bunalmış değilimdir sanıyordum, yanılmışım. Son 1.5 ayın mevz-u bahis halet-i ruhiye üzerinde etkisi var mı hiiiç fikrim yok, siz bi düşününüz, akabinde cevabınızı iletiniz, ona göre icabına bakılacaktır (!) durumun.

Şahıs(lar)ı ortadan kaldırma planları yapma eğilimi taşıyan bünye, dönüp dolaşıp aynı noktada bulmuştur kendini özetle. An itibariyle yapılacak yorumların sayısı gayet az olup içerik bazında da değişiklik göstermeyecektir. Bu durumda, haydi hep bir ağızdan;

Retardation Justified..


After the Rain

Monday, March 05, 2007

Ortaya çıkması muhtemel gayet "ağır" bir gönderiyle karşı karşıya buldum kendimi. İlk cümleden fevri ve hatta gereksiz kanılara varmak ne kadar yanlışsa şu an bunları yazıyor olmak da aynı derecede yanlış olabilir. Şöyle ki;

"yearning for a placebo soul when the.he,eventually, has turned out to be that very soul himself."

Öncesinde sittin kere dinlediğim şarkıların bir anda olur olmaz bir yerde beynime okkalı bir şaplak indirip beni benden almasına bayılıyorum sanırım. Bu gece tarih kendini yeniden yazma eğiliminde bulundu, kuvvetle muhtemel şu sözlerin etkisiyle;

"your eyes forever glued to mine.."

Hangi sonsuzluktan ya da hangi gözlerden bahsediliyor olduğunu çözümlemeye çalışacak durumda değilim, zira bünye yine itinayla mal-functioning durumda. Hal böyleyken ve yazmayı düşündüğüm her şeyi zaten unutmuşken, koyunuz dibine.

,