Yanlarım Ağrıyor*

Saturday, February 21, 2009

Burnumun da direği sızlıyor.

5 ay geçti ama şu sınav ve kur'alardan bi türlü kurtulamadık. Önümüzdeki 3 senenin hesap özeti hangi(ler)imize çıkacak merak içerisindeyim, not so much.

Poly-anna'nın poly-phonic bi kimse olduğunu düşünüyorum artık. Kedilerin de farklı 100 ses çıkarabilme yetisi varmış; ben henüz 48 tane çıkarabildim, bi nevi poly-anna olma yolunda ilerlediğim söylenebilir belki.

Sayılı gün çabuk geçer, evet, de ben 50'ye kadar sayabiliyorum. Bu durumda, 100+ durumlar ziyadesiyle zorlayacaktır bünyeyi. Ayrıca aynı anda hem ses çıkarıp hem sayı sayabileceğimden o kadar emin değilim!

Gardolabımın üstünde duran şu ferzan dvd boxset var ya, paketi çok jan-janlı, çok cart ve çok kırmızı. Şimdiye kadar hiçbir sevgililer günü kılişesinden bu kadar hoşnut kalmamıştım.

Eve toz konduramama halimin [in bold] en doğal bir sonucu olarak; everywhere is clean.clean.clean, hem algıda seçiciliğim de bu doğrultuda ilerliyor zaten.

*At the end of the day, there's nothing like a cup of amsterdam coffee and a smoke.. .

Kendimi Kontrol Edemiyorum.ba.da.rum.ba

Thursday, February 12, 2009


Patavatsızlık, densizlik, edepsizlik ve dobralık arasında varolduğu ferzedilen şu ince çizgi var ya [tam da burada we need to draw a line, the line is drawn! diyesim geldi sick & twisted Meredith hatun modunda], işte deli gönül o çizgiyi aşım aşım aşmış korkarım. Hadise protest, overidealistic ve hatta kimi zaman kanser olucan bak bu sinirle adamım! kıvamına gelse de, -yer, zaman, statü birlikteliğinin a.k. bu bağlamda- herkes haddini bilsin arkadaşım. Höt dendiğinde pısacaksın madem ne diye şarlıyosun ota boka, di mi?

Şu yanda görülen resimde bahsi geçen treat'ler, Kızılay'dan Tunalı'ya kadar bırakmayı düşündüğüm iri-çikolata-parçacıklı kurabiyeleri temsil etmektedir. Kişi Tunalı'ya çıktığında görecektir ki topladığı kurabiyelerdeki çikolata parçacıkları gerçek çikolata parçacıkları değil Jay'in namnam'larıdır. Olduğu şokenin etkisiyle nerelere gideceğini bilemeyen kahramanımız ayıkır ki o güne kadar yapmış olduğu şapşallıklar burnundan parametre parametre gelmektedir. Ağlar, sızlar, hırlar, depar atar ama nafile. En sonunda kıçına yediği tekmeyle şöööyle bi sendeler ve topuğu da kırılınca esat dörtyol'dan kocatepe beğendik önlerine kadar yusyuvarlanır, oraya kadar gidince de zaten biz çıkalım kerevetine :evilsmile:

yarına da bi aşk hikayesi yazmalı sevgililer günü şerefine. başlığı da şey olsun . . . who killed mariya su on the first day of the rest of her life! kelalayka gayet ama hoşuma gitti, yerse.

Seboroid Android

Saturday, February 07, 2009

gudu.bad. majör depresyonla minör mod salınımlarının arasında bir yerde durmayı reddediyorum şiddetle. ve yine yaptığım işle son derece lezzetli bi tezat oluşturarak sosyal herhangi bir oluşumun parçası olmayı da is-te-mi-yo-rum. günün en sevdiğim anları derse gittiğim dakikalarda başlıyor artık, durum budur yani.

bitch. eski dünya - orta dünya - modern dünya - kavanoz dipli dünya hiç farketmez genellemenin en babasını yapıp gözüne gözüne sokuyorum; kadından iyi yönetici olmaz kardeşim! hepsi kapris yuvası, dengesiz, huysuz, meymenetsiz, paranoyak ve belirsiz. evet, çok gerginim ve evet, rahatladım. oh.

speed dial #1. elim gün içerisinde nerden baksan 8-9 kez telefona gidiyor hala, sonra diğer elim giden elime vurup okşuyor üzülmesin diye. böyle huzur yumağı bi adam oldum ben, bi de anneeee bittim!.

pause.back. yapmak istediğim ve fakat götüm yemediğinden mütevellit yapamadığım değişikliklerin minik tefek bi örneklemini müzik seçimlerime yansıttım sanırım, şimdi farkettim. öyle sürükle-bırak ve hatta open file yapamıyorum artık, daralıyorum zira. onun yerine tüm müzikleri tek hamleyle atıverdim oynatıcıya gitti. 10.000+ şarkı içinde çingen çalsın ben oynayayım bundan sonra. ve hatta in ve cin de top oynayıp cirit atabilir bu vesiliyle.

anşante. bloguma yaptığım her yeni gönderi arasındaki zaman aralığı, salonumla yatak odam arasında geçilmesi gereken koridorun fayans sayısına eşit olsun diye uğraşıyorum gibi sanki. bi de gel zaman git zaman Jay'in üstünden atlamam ya da üstümden silkelemem gerekiyor. hal böyleyken [telefunken], daldan dala atlamak suretiyle bi laptop alayım ve daha da saçmalayarak laptopımın kapağına [lapdancing] carebears yapışkanı yapıştırayım.

while-listening. şundan ibaret.

fini.