I Want Fireworks!

Thursday, December 31, 2009

2009'un 2008'in kıçını çok beter tekmelemesini istemiştim, oldu.
Ve fakat 2010 2009'a iyi davransın, kıyamam.
Süpersonik yllar herkese.

I Heart December

Friday, December 25, 2009

Latest: yarın dersim olduğunu hatırladığım an yapmak istediğim her şeyden vazgeçtim. bkz. hevesin göte kaçması 101.

Objects of Affection

Tuesday, December 15, 2009

Kutlu doğum ayıma girip hali hazırda yarısını tüketmiş olmam nedeniyle oturup afili bir wishlist yapmak gerektiğine karar verdim. Oldukça ani bir karar olduğu için de üzerinde fazla düşünmeden aklıma ilk gelenleri şöyle bir sıralayıp şimdiden hediye derdine düşen kuzucanları az da olsa rahatlatayım dedim;

öncelikle dakkabirgolbir arsızlığın suyunu çıkarıp şu philco pc'yi isteyebilirim
akabinde ilk görüşte aşklara gark olduğum bu Steepletone plakçalarlardan, kırmızı ya da siyah farketmez, biri için bildiğin ağlayabilirim
siyahı daha güzel sanki
e plakçalar alınacak olduktan sonra bilmem kaç zamandır sulanıp bir türlü elime geçiremediğim Radiohead, In Rainbows ultra limited über fantastiş boxset de fena olmaz
en sonunda da biraz makul olmak gerektiğini düşünerek şöyle bir şey isteyebilirim, ki bugün bulamadığım için kafaya taktım. yoksa liste dahilinde aklıma gelmezdi muhtemelen
fini for now
lol/ jk

Yok Title Falan

Thursday, December 10, 2009

Gurubet bi halim var yine bu akşam. Nefis zamanlar geçirdiğimden değil de şahsıma ait nefis ile yaşamakta olduğum yakınlaşmadan sebep sanki bu hal. Bu bağlamda hemen bahsi geçmelidir ki nefis arapça bir kelime imiş ve şu anlamlara gelmekte imiş; ruhi bir şeyin kendisi, akıl, insan bedeni, ceset, kan, azamet, arzu, kötü istekler ve sayir. Şöyle bi bakınca az önce bahsettiğim yakınlaşmayı bunlardan hangisiyle yaşadım bilemedim ve fakat, evet 2 hafta+ süredir ağzıma tek bi sigara bile sürmedim! Kokladım, ama sürmedim. Gün saymayı bıraktığım için pek bi rahatım şu sıra ama it's not all peaches and cream, I know (hayat her zaman günlük ve de güneşlik değil misali). Günün belli saatlerinde geçirdiğim travmaların dışında belli arkadaşlarımı gördüğüm zaman kendimi kontrol edemez hale gelebiliyorum. Olay tam da burda gayet sıçbok bi hal alabiliyor, zira söz konusu arkadaşlarımın hiçbirini kahve kadar kolay hayatımdan çıkarmak mümkün değil. Kaldı ki "yok artık, bi de ebesinin hörekesi!". Hal böyleyken şu sıra egolarımın yönetmekte olduğu diğer bloga daha bi fazla zaman ayırma eğilimindeyim. Hem dumansız kafalar dışında yaşadığım bi haltcan da yok ayrıca. über fantastiş, evet.

In Greenheads

Wednesday, December 02, 2009

Yaseminli yeşil çayımla ve yağsız gevreklerimle ben tekim, oh bebek!
Nasıl bi kafadır bu henüz ayıkabilmiş değilim
ve fakat
içimdeki bu heyecan ve hezeyan fırtınalarından kurtulup
relatively normal
bi moda geçene kadar
bugün kendin için n'aptın sorusuna
sigarayı bıraktım lan! daha ne!
cevabını vereceğim.
mis.

The Break-Up

Tuesday, December 01, 2009

Belirli günler ve haftalar dahilinde kutlanması gereken bi gün daha var artık. Evet, 13 yıllık ilişkimi bitirdim ve tam 1 hafta önce sigarayı bıraktım. Sabahları daha dinç kalkmak ya da mobil haldeyken nefes nefese kalmamak gibi süpersonik bi etkisini gördüğüm falan yok henüz ve fakat çağrışımlarından kurtulmak adına ara verdiğim kahve bebeğim ve küçük bi su aygırı ya da ne bileyim danacan olmamak uğruna yemediğim çukulataları da hesaba katarsak totalde fenafillaha erebileceğimi falan düşünüyorum. Ayrıca, bi süre etrafımda çok sık dolanılmaması gerektiği hususunda şuursuzca espiri yapan herkese pozitif koşullanarak götol.götol.götol demek istiyorum. Hali hazırda gudubetin gurusu olmuş bi adamım, ne gerek var di mi!

Bi de kötü bi alışkanlıktan kurtulmak için yerine başka bi kötü alışkanlık koymak lazım hede-hödösüne inanmaya meylederdim hep şimdiye kadar. Son bi'kaç gündür tavan yapan kırmızı biber tüketimim bu bağlamda sayılmaz heralde?!

Şakacıyım, evet.

W-man

Wednesday, November 18, 2009

stop for a coffee
I start the day in the usual way
then begin to recall the things that you say
seems as if we're circling for very different reasons
I agree with this in part
but one day the eagle has to land
...

T-bomb

Tuesday, November 17, 2009

Hergün sendromundan gayet bağımsız olarak yazdığım işbu resim altı güzellemesinin başlıca iki amacı vardır.

bir) konsept kişisi olmamdan mütevellit monkey wearing headphones sonrası monkey doing decaff fikri çok hoşuma gitti.

iki) bugün kuruma gelerek kelime öğretimi konusunda başta şahsım olmak üzere ortamda bulunan herkesi heyecanlara gark edecek (!) bir yaklaşım sunan hatunu dinlerken 2-küsur sene önce dilbilimi terkederek ne kadar doğru bir karar verdiğimi gördüm. bir kez daha. huzurluyum.

Sister November

Monday, November 16, 2009

Artık kısa cümleler kuruyorum alt metinli bi yazı yazsam ne kadar komik olabilirim acaba diye düşündüm az önce. Daha sonra fikir değiştirip resim vermeden konuşuyorum alt metinli farklı bi yazı yazmaya karar verdim. Bütün bunları düşünmüş olmam bir önceki gönderide kullandığım gereksiz ayak resmi yüzünden olabilir ya da iki gündür pazartesi'nin üstüne çok gittiğim için kendimi kötü hissediyor olabilirim, zira herhangi bir günün şahsıma içerlemesini kaldırabilecek durumda değilim.

Yaklaşık 10 yıldır Ankara'nın beni ilk kez BU kadar darlandırmış olması da cabası, ki zaten evim ve işim arasında bıraktığım iki gıdımlık iz dışında ya manik oluşumlarda sosyalleşiyorum ya da sarhoş oluyorum. Kişisel farkındalık her zaman göründüğü kadar iyi bir şey olmayabilir kıssadan hissesi elde var bir.

Kanada'lıların gerizekalı ya da alık ve türevi yaratıklar olduklarına dair bi önyargım olmamasına rağmen (bkz. şimdiye kadar), ateş olmayan yerden duman çıkmıyormuş kıssadan hissesi elde var iki.

Tek çiçekle hayat geçer mi? sorusuna cevap verebilmek için tek profille hayatıma devam ediyorum. Bu da tek eşliliğe giriş 301 olarak değerlendirilebilir gayet, zira bi yerinden başlamak lazım. Kaldı ki Kasım ayı boyunca da hiçbir yerde sonbahar rüzgarlarını peşine takmış oradan oraya savrulan minik eros'lardan göreceğimi zannetmiyorum. Hem hava bok gibi soğuk (+) hem de evrene ters (-). Diğer taraftan şimdiye kadar hep büyük konuşup evrenle burun buruna gelmedik mi, geldik. O zaman, keser döner sap döner kıssadan hissesi elde var üç.

Elindekiyle yetinmek böyle bi'şey mi şimdi, anlamadım?!

P-tesi

Sittin gündür bi'şey yazmamış olmamın bahanesini bipolar ilham perilerine, sermayeyi de kediye yükledim gitti. Az önce de pirinç pilavımın dibi tuttu.

Rahatladın mı diye bi sor?
Hayır, az daha yaklaşarak.
Evet, dinle şimdi - bi taraftan da not al;

Bi gün pazartesi adında biriyle tanışırsam elini sıkmadan ölümüne tokatlarım muhtemelen.


Çukulata

Sunday, November 01, 2009

Siz bu satırları okurken ben bu satırları çoktan yazmış olacağım. Ayrıca isimlerinizin baş harflerinden duble SOS çıktığının farkında mısınız?

Büyük abla S., küçük abla S., büyük yeğen O., ortanca yeğen S. ve küçük yeğen S.'nin evde yarattığı cümbüş, gark olunan neş'eler, bi saniyede bulanıverdiğim huzur ve sayir bu sabah itibariyle sona erdi. Ben yine mutsuzum (bu defa özel bi nedenim var o ayrı). Ben yine SOS veriyorum. Çıkrıkçılar Yokuşu'nun hiçbi zaman bu kadar sevilesi olmadığını düşünüyorum. Ablalarım en az benim kadar/ belki de benden daha delimsi olduğu için seviniyorum. Yeğenlerim büyüdükçe, ki küçülüp cebime girebilirler artık, onlar için heyecanlara kapılıyor kendim için üzülüyorum. İple çekebileceğim belirli gün ve haftalar olsun istiyorum. Yerimde duramıyorum. Zamansız ve şuursuz ergen triplerine girebiliyorum. Durup durup gölgeme kışt! diyorum. Dengesiz ilham perilerim kaçtığı için adam gibi bi'şey yazamıyorum. Yazamayınca huzursuzlanıyorum. Gidip şokella kaşıklayayım en iyisi.

Posa

Wednesday, October 21, 2009

Çekirdekten yetişme melankolik bi adam uzun süreli mutluluğun herhangi bir rahatsızlik sebebi olmadığını ne kadar farkedebilirse ben de o kadar bilebiliyorum hala ne beklediğimi. Oğlak erkeği 30'una girdiğinde tam yerleşik hayata geçermiş ya, o zamana kadar tam gaz üretmeye devam edeceğim rahatsızlık verici maddelerle hangi keyiflere gark olurum kestiremiyorum. 31 ise çok korkutucu bir sayı an itibariyle.

Monkey Wearing Headphones

Thursday, October 15, 2009

enerjisi bozulan eski gel-tori-gel, yeni heyecanlarla music thing (bkz. eat my musique) adı altında halka açılmış bulunmaktadır. negzel.

Jesus Saves

Friday, October 02, 2009

Geleneksel tgif! kuzey kutbu dudu ödüllerinin ikincisini gün itibariyle bünyeyi neş'elere boğmasa da, 10 Kasım gibi we wish you a merry christmas şarkılarından bir demet yayınlayacak olan ... evet ... geliyoooor ... Tori Amos'a veriyorum. Gösterme potansiyelimin tavan yapabileceği individual yoğun ilgi karşısında önümüzdeki bilmem kaç Cuma ödülün sahibi tekrar ve tekrar kendisi olabilir. Yemem. Yanında da yatmam. Daha ne!.

Ditto!

Friday, September 25, 2009

Bundan sonra her haftanın son Cuma'sı keyfime keyif katan, ruhumu neş'elere boğan and the like bir şanslı kişiye tgif! kuzey kutbu dudu ödülünü vereceğim. Söz konusu ödül törenlerinin ilerleyen zamanlarda faaliyete geçecek diğer bloguma taşınması durumu söz konusu olabilir, zira ödül sahiplerinin sadece müzikçi kimselerden oluşacağına dair bi his var içimde. Çok şaşırtıcı, farkındayım.

Evet efendim, 1. Geleneksel tgif! Kuzey Kutbu Dudu ödülünin sahibi :drumroll: The Gossip gurubunun şah-hane önde geleni Beth Ditto. Bi gün bi kızım olursa ve etrafında olup bitene ayıkmaya başladığında ben büyüyünce Beth Ditto olucam derse desteğimi esirgemem sanırım. Tabii bunu bi gün bi kızım olmayacağını biliyor olmanın zevzekliğiyle söylüyorum o ayrı.

Candy Lies

Sunday, September 20, 2009

başlığı daha önce başka bi yazımda kullanmış olabilirim ve fakat günün anlam ve önemine bu kadar uyan saat itibariyle çağrışımlarını beğenmediğim madonna - hard candy var bi de.

i-na-nılmaz gloomy bi ankara sabahına uyanmanın bayramın ilk gün coşkusuyla karışık şeker pembesi mutluluğu önermesi ilk bakışta her ne kadar zorlama bi deli saçması gibi gelse de değil. bayramın neş'esi ve sayirin çok uzun yıllardır umrumda olduğunu söyleyemem, ki olsaydı bile şu sıra cidden can cekişmekten öteye gitmezdi. kuvvetle muhtemel en son 5-6 yaşlarında sonuna kadar yaşadığım bayram heyecanları, 23 sene sonra bugün hayatın hiçbir zaman bayram olamayacağı bilinciyle karışıp garip bi his çıkarmış ortaya. huzursuz değilim, hatta her şeye rağmen sabah ilk iş aileme sarılıp yanımda olmayan kısmına telefon etmekten mutlu oluyorum. bi de tüm gün kalıp kalıp çukulata yemek istiyorum.

resim altı iyi bayramlar mesajı veremiyorum şu an malum, sevgiyle..

Music Is Dead

Wednesday, September 16, 2009

Nisan 2008'den beri beni bir gün olsun yalnız bırakmayan, markete giderken bile yanımdan ayırmadığım mepeüç çalarım bu sabah itibariyle hayata gözlerini yumdu. Hiçbir numarası yoktu, evet, ancak koşulsuz sevginin gücü böyle bi'şey işte. Çok üzgünüm.

An itibariyle şu yukarıdaki gibi bi alet acımı dindirmeye yetebilir kanımca, ki jigsaw falling into place modu gayet başarılı.

Weird Fishy

Tuesday, September 15, 2009

waking up to a shitty monday hurts A LOT! I love you world..

tivitiyle başladığım bi günden ne kadar hayır bekledim ki sonuçlarından tatmin olmuş değilim anlamadım. to-do listimde çizip atmam gereken ne varsa yerine bol bol kavga edip azar kaydım, hırsımı alamadım kalem kırdım, sonra tekrar azar kaydım ve en son mideme kıramp girince anladım ki işin sonu iyice bok oturdum yerime koyun saydım; zira her gün çobandan hallice kafalarda çalışan bi kimseyim hiç zorlanmıyorum.

şöyle de bi'şey var, koltuk kaygısıyla taklalar atan ve bugün git-yarın da gelme ve/ya o senin problemin şekerim, yerse! mantık guruplarından bir demetle kendi etiğini oluşturmuş kimseler daha rahat mı çalışıyolar acaba cidden merak ediyorum.

tori i don't like mondays çalsın ama ben dinlemeyeyim, olmaz mı?!

bu kadar şapşallığın arasında iyi şeyler de olmuyor değil. bugün erken yattım ama uyuyamayıp geri kalktım mesela. akabinde girişimci ruhumu takdir ettim. ve son bir saat içinde ne kadar güzel şeyler yapmışım diyerek mutlu oldum. bi de gereğinden fazla iletişim kurmanın kafayı 8.5 zkrilyon yaptığını görerek her türlü dilsel faaliyeti minimal seviyede tutmaya karar verdim. pek çok huzurluyum.

Temptation

Saturday, September 12, 2009

Yaşantım söz konusu olduğunda papatya fallarındansa random şarkı göndermelerini tercih ederim bittabii. Papatya fallarını örnek olarak gösteren şu über-emo-can ruh halimi de eshefle kınıyorum an itibariyle!

alternatif title: music is saved
kaynak: vudu

1. How would you describe yourself?
Master and Servant - Depeche Mode

2. What do you like in a guy/girl?
Party In My Head - Sophie Ellis Bextor

3. How do you feel today?
Precious - Depeche Mode

4. What is your life’s purpose?
Terrible Lie - Nine Inch Nails

5. What is your motto?
I Will - Radiohead

6. What do your friends think of you?
The Rat Within The Grain - Damien Rice

7. What do you think of your parents?
Dream - Michael Buble

8. What do you think about very often?
Death And All His Friends - Coldplay

9. What do you think of your best friend?
Corduroy - Pearl Jam

10. What do you think of the person you like?
Anyone - Roxette

11. What is your life story?
Saklama - Mor ve Ötesi

12. What do you want to be when you grow up?
Lover - Sophie Ellis Bextor

13. What do you think of when you see the person you like?
Don't Panic - Coldplay

14. What will you dance to at your wedding?
Run, Pig, Run - Queens of the Stone Age

15. What will they play at your funeral?
Feathers and Doom - The Cardigans

16. What is your hobby/interest?
Angel Food - Ani DiFranco

17. What is your biggest fear?
4th of July - Aimee Mann

18. What is your biggest secret?
Point of View - Silverchair

19. What do you think of your friends?
Confide In Me - Kylie Minogue

20. What will you post this as?
Temptation - Moby

I Was Here.. .

Wednesday, September 09, 2009

2 hafta önceydi. Son dönüşümde çok istememe rağmen kamil koç kendimi bi rockstar gibi hissettirmekten çok uzaktı. Tur otobüslerine gereksiz özentiler yaşadığım bi dönemdi. Zamanın BU kadar çabuk geçmek gibi bi kaygısı da yoktu sanki. Bulvardan yukarı bile yavaş yavaş çıkmayı tercih etmişti taksici. Şimdi baksan yine aynı şekilde düşünebilirim aslında. Ki sonbahar Ankara'da aşık olma-k zamanıdır. Kuğulu'da oturup kuğuları izlemeyi reddetmek aynı zamanda. Diğer taraftan melankoliyle beslenmek. Hep benzer şarkıları seçmek. Yenilere yol vermek. Geçenlere selam etmek ve diğerleri.

Eski formuna kavuşmak denen şeyin saçmalama hakkını sonuna kadar elinde tutmak olduğuna karar verdim hemen akabinde. Bi de zaaflar var bu durumda. Öl dersin ölmez, git dersin gitmez. Kimsenin de ruhu duymaz. Öyle şapşal, can sıkıcı bi durum. Ama sıkı can iyidir, ki çabuk çıkmaz.

Sıkı candan mütevellit kendi kendime ilişkiler yaşarım. Kimisi baya uzun sürer, zira her yalnız kalmak istediğimde yalnızımdır zaten. Gelsin istediğimde de atla deve değildir en nihayetinde. Sonra sıkılıp ayrılırım, kendi de dahil yine kimsenin ruhu duymaz. Ama işte böyle şen-şakrak benzetmelerle bezeli, bol yeşillikli bi yerde bile I look like a U-F-O standing in the rain.

Cheers!

Monday, September 07, 2009

Şurada yaptığım updateler dışında hayatımda hiçbir değişikliğin gerçekleşmediği gayet durağan bi dönemdeyim. Tatil sonrası o sendrom senin, bu sendrom benim salınırken an itibariyle sessiz kalma hakkımı kullanıyor olmam çok şaşırtıcı olmasa gerek. Ayrıca dersim olmadığı zamanlar işimi çok seviyorum, ne mutlu bana.

Exit Music

Monday, August 31, 2009

Bugün 31 Ağustos.

Tatil bitti, götün götün döndüm. John Doe gelmek istemedi. Hala astrolojik saatin yamacında içiyodur muhtemelen. Hayatımın geri kalanını geçirmek istediğim yeri buldum ya, gerisi yalan.

Bi de kanlı-canlı Radiohead izlemiş bi kimseyim artık. Ayrıntılar ve daha fazlası belki sonra.

Gloaming

Sunday, August 16, 2009

John Doe ile hayatımızın en anlamlı tatiline çıkıyoruz.
Oh God, çok heyecanlı!
Öptük.

Eew!

Sunday, August 09, 2009

Bir eskimo güzellemesinde denir ki; "hani ilk o bi'şey yazsın diye beklersin ya, sonra da bi bakarsın offline olmuş. işte tam o saniyenin hastasıyım."

Bir eskimo demişken, şu gurubu çok sevmeye başladım son günlerde.
Tori saolsun.

Eet!

Kimi zaman böyle poh-pohlanmak ve/ya pış-pışlanmak isteyebiliyor insan dediğin. Bugün yine öyle bi gün korkarım. Korktuğum oluşumlar değil bizzat kendimdir onu da belirtmek isterim. Ne menem bi saçmalık aslında, alnımın orta yerinde boynuzdan hallice bi ikincil ergenlik sivilcesi var. Hemen arkasında da beynimin ön loblarından (evet, bademciklerim gibi onlardan da çok var bende) bi kısmı uyuşmaya meyilleniyor belli zamanlarda. Dün gece ucuz atlattığımız kazanınsa tüm bunlarla hiçbir alakası yok. Şöyle bi düşünüyorum da, o araba bize çarpsaydı muhtemelen neither Na-jay nor ben şu an bulunduğumuz yerlerde olabilirdik. Düşüncesi hoş değil ve fakat ertesi gün üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı da muhakkak. Kontrolsüz mallığın böyle bi ironisi var işte.

Bu bağlamda, Prag çok ucuz bi şehir önermesine bile verdiğimiz ilk örnek biranın sadece ve sadece 1 avro oluşuyken alkol kötülüklerin feriştahı olsa kaç yazar!.

Eek!

Friday, August 07, 2009

Bak Canım Benim,

Alışkanlık haline getirdiğim bu saçma sapan akşam uykusu mu desem sümsüklenmesi mi desem neyse işte çok enteresan ruh hallerine sokuyo beni haberin olsun. Bugün taş çatlasın 40 dakka içim geçmiştir ve fakat alaaaaahım ne kadar yannız bi adamım ben diyerek uyandım, ki utanmasa alt dudağım da korkak bi yaprak gibi titreyecekti nerdeyse, o derece. Şimdi ayılabilirsem bi dışarı çıkasım var, olmadı gittigidiyornoktakomdan mevsimlik bi human cocoon bakıcam kendime.

Seninim.
as df gh

Bu Şarkıyı Çıkaran Kafadan Ben de İstiyorum v3.0

Tuesday, August 04, 2009

müzik ruhun kadrolu gıdası değildir,
Sigur Rós- Viðrar Vel Til Loftárása Offical


öldürmeyen süründürür,
Sigur Rós- Viðrar Vel Til Loftárása Live


missing the glamour, Marilyn Manson - The Dope Show

Stream of Consciousness

Saturday, August 01, 2009

Photobucket

Present Tense

*Sabahın köründe bu satırları hangi amaç uğruna yazdığımı inan ben de bilmiyorum.

*Şurada başlattığım yeni blogumla alakalı sinir olduğum belli başlı hususlar var, ki bu hususlara en uygun platformda ayrıca değineceğim.

*An itibariyle iffetli dil kullanma taraftarıyım. İffetli dil diye bir kavram var artık, evet.

*Nada'nın ölümüne bistro hali dışarıdan bakarken ya da ayakta durmuyorken gayet güzel. Yaşlanıyoruz artık miirim, öyle iş çıkışı ortamlara gidip saatlerce ayakta shotlara vurmak diz ve bel ağrısına sebebiyet veriyor, çok korkunç.

*Gönderi başlığı, 23 Ağustos 2009 tarihinde kanlı-canlı izlerken anıra-böğüre ağlamayı planladığım Thom Yorke'a ithaf edilmiştir. Yoksa kullandığım iffetli gramer kalıplarının aslen şimdiki zaman olduğunun bilincindeyim. Kaldı ki, fazlasıyla geniş bir insan olduğumu düşünüyorum.

*Prag'da kalacağımız insanlıkdışıolduğunudüşündüğüm apartman dairesine temelli yerleşmek gibi bir planım var.

*Madonna'nın yeni şarkısı Celebration'ı çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Ancak, ofise geldiğim 08:20'den beri on loop kendisini dinliyorum. O da ayrı bir ironik.

*Tamamen ego ve libidodan yapılma bir kimse olduğuma eminim artık. Sırf bu yüzden bazı günler kendimi çok ama pek çok seviyorum.

*Kalan günler için de farklı nedenlerim var elbet.

*Kişisel farkındalık gibisi yoktur şu dünya üzerinde.

*Aşkla kal dünya :spank:

Straightforward

Wednesday, July 29, 2009

"kadınların iflah olmaz çöp çatma hevesine iffffrit oluyorum. bırakın herkes meyl-i gönlüne çaksın -click ve spark babında- canım a-aaaa!"

Ölümüne fingir-friendly bi insanın fingir-free bi ortamda çalışmak zorunda olması kadar can sıkıcı bi'şey yok. Sen iyi arkadaş modunda takılıp giderken, havvakızlarının farklı kafalarda olması ve kendilerinden gayet bağımsız devam eden hayatında gerçekleşen gel-gitlerin suratına ya da orana-burana yansımasından kendine pay çıkarması ve/ya alınması ve akabinde bu alıntıları kel alaka kimselere dillendirmesi ve söz konusu kel alaka kimselerin sana dönüp feedback kıvamında türlü-çeşitli yorumda bulunması, ortaya çıkan a şapşal circle göz önüne alındığında karma mıdır?!

John Doe In Action

Sunday, July 26, 2009

Hep derim ya işaretleri takip etmek hem faideli hem de eğlenceli bi aktivitedir. Zaten her şeyin bi gerçekleşme sebebi illa ki vardır. Ve fakat bu, monoton hayatlarımızın, ki şu hayata hala monoton deme cürrretini gösterebiliyosam yok artık ebemin hmı, cortladığı her yerinde züğürt avuntusundan hallice bi rahatlama gereci olarak kullanılmamalıdır.

Şimdi bu konuyu nerden ve neden açtım, çıkış noktam tam olarak nedir, varacağım bi yer var mıdır ve sayir soruların cevabı, an itibariyle neden bu kadar kuduruk olduğum sorusunun cevabından daha önemli değil! Böyle hem sinirliyim, hem gerginim, hem yorgunum, hem coşkunum hem de duygum-durumum bozuk. Bu bağlamda, söz konusu bozukluğu son zamanlarda pek bi sıklaşan süpersonik-fantastik kozmik olaylarla bağdaştırmak istiyorum.

Daha 2-3 dakika önce twitterdan tutun bilgisayar ekranına etrafımda ne varsa küfrederken şu notifikasyon girdi gözüme:

Something is technically wrong ifadesini okuyunca o kadar eğlendim ki şu şahane kelime haznemle anlatabilmem mümkün değil. Sözün bittiği yerin dibine girmişim sanırım. Sevgi ve şefkat sellerine gark olasım geliyor, herkesi beklerim *tweet*

The Perfect Drug

Monday, July 20, 2009

carve your name into my arm.
instead of stressed, i lie here charmed.

Simple Things

Friday, July 17, 2009


Tatilin amacı sapına kadar dinlenip partially minare gtüme dünya skime kafasında dolanmaksa dolandım, lakin canımın çoğu kaldı evde (pop-kültür göndermeli söylemlerin hastasıyım, yerse). Kaldı ki öyle deniz-kum-güneş üçlemesi için hayatımın hiçbir döneminde yanıp tutuşmadığım gibi şimdi de düşlerimin en ufak bi parçasını dahi süslediğini söyleyemem. Bu nedenledir ki, pazar sabahın köründe Ankara'ya kaçacak olmanın haklı heyecanını yaşıyorum içten içe. Dönüşte yapacak milyorlarca şey olmasının da bu ruh hali üzerinde kayda değer bi etkisi olduğu muhakkak, ki Ikea mamülleri + yeni kahveler tek başına yeter de artar bile. Yeme de yanında yat bi kimseyim, daha da bi'şey demem.

Big Wheel

Monday, July 13, 2009

Bugün yol boyunca direksiyon başında yaptığım türlü şımarıklığa ve katlettiğim şarkılara anne ve babamın zerre tepki vermemesi içimdeki trafik canavarıyla başbaşa kalmama sebep oldu. Sonrasında getirdiğim canım çok sıkılınca böyle çeneme vuruyo işte hof! açıklamasına uygun gördükleri hı-hı'lara diğer tarafa çevrilen kafalar da eklenince tam olarak nerden geldiğimi bi kez daha anlamış oldum, ki 88 derece sıcakta daha sevecen bi'takım yaklaşımlar beklemek gayet hayvanatlık olurdu, mutluyum evet.

Code: Siren

Sunday, July 12, 2009

10 Temmuz 2009 Cuma Ms. Amos (bkz. Tori Amos) ile tanışmamın 4. (dördüncü) yıldönümüydü. Söz konusu dönüm dahilinde herhangi bi kutlama ve sayir bi'şey yapmıyorum doğal olarak, ki yapabilirim, delilik baki; ancak kafamdaki minik iç sesler tüm gün where did the time go?! diye dolandıkları için fazlasıyla uyuzlandım. Gün içerisinde gidemediğim 2007 konseri sahne önü biletini çıkarıp okşamak ve koynuma sokup uyumak eğiliminde olsam da yapmadım, ki onu da yapabilirdim gayet.

2 (iki) gün önce ise Tortor şahanesi Sinsual Attraction Tour'un ilk konserini Seattle'da verdi. Her seferinde söz veriyorum kendime bu defa saykokiller kafalara bağlamak yok, efendi gibi bak geç bulduklarına diye ama mümkün olmamalı ki şu dakika itibariyle yine aynı durumdayım. İşin kötüsü yaş ilerledikçe daha bi bünye kaldırmaz oluyo bu heyecan ve hezeyanları. Bir tek dileğim var (çok ciddiyim), güzün gerçekleşme potansiyeli gördüğüm konser için ayırdığım son kalan 2 günlük yıllık iznim boşa gitmesin. Ben bu kadar çabalarken Tortor kalkıp gelmezse terbiyesizlik etmiş olur kanımca, amen.

Radiohead Praha-Prague-Prag konser biletinin cebimde nasıl huzurla durduğundansa daha sonra bahsetmeyi düşünüyorum, zira yarın için hazırlamam gereken bi bavul ve Antalya'dan başlayarak planlanması gereken 6 (altı) güncük bi tatil var. Hayat gerçekten çok zor.

Suck It, Universe!

Thursday, July 09, 2009

Dersin ortasında gelen mesaj #1: Bizamanlar insan sanardım seni saygı duyardım gözümde değerin vardı artık ne adını ne varlığını nede senin gbi bi insanı,gerçi sana insan denilirse diğer insanlara hakaret etmiş olurum en sonunda kendinle muattap ettirdin ya beni sağol yazık sana sadece acıyorum kalıbının adamı olamamışsın

Cevap #1: İyi mesai harcamışsın da kimsin?!

Dersin ortasında gelen mesaj #2: Gerçi sen mesai harcamaya değmezsin senle muattap olup mesaj çektiğime üzülüyorum

Cevap #2: Onu en başında düşünecektin, dilini düzelt önce!

Bu denli dil fakiri bi kimsenin yakınımda bi yerimde bulunma ihtimali olmamasına rağmen merak işte, üşenmedim kim benden bu kadar tiksinmiş olabilir diye düşünüp hayatıma giren-çıkan herkesi bi film şeridinden geçirdim ama cevap bulamadım haliyle, ki bu arabesk yaklaşımlar da kıyış kıyış yapıyo adamın içini. İlerleyen saatlerde olm çok merak ettim kimmiş bu denyocan diye numarayı esotto'ya verdim, o da erkek arkadaşıma mesaj atmışsınız ne iş, n'oluyo nidalarıyla daldı hadiseye. Sonra anlaşıldı ki mesajların asıl muattabı Muhittin isimli heart-breaker bi genç, sahibi de beni tanımayan ve fakat 5 dakikalık konuşma sonunda mesajları hala doğru numaraya gönderdiğini savunan bi şapşal.

Evrenin bana bugünkü sunumu bundan ibaret, sevgiyle.

Two and Some

Tuesday, July 07, 2009

Favor: Depresyonda falan değilken içinin sıkışması çok saçma. Gayet iyi hissederken etrafındaki herkesin itinayla kötü göründüğünü gözüne sokup ilgileniyo ayağına cinlerini ters döndürmesi daha da saçma. Hem iyinin tersi istisnasız her zaman kötü olmak zorunda değil. 28 yaşında kazık kadar bi adamın içinde tepiştiği (bkz. içtepiklenmek) hissiyatlarla tanışık olmamasına apışıp şaşırması yine çok saçma. Bu bağlamda, evde duramayıp her fırsatta sokağa fırlamak en mantıklı hareket değil de nedir?! Saçmanın tersi de istisnasız her zaman mantıklı olmak zorunda değil.

Dear God, yanına geliyorum. Bi tur binim mi, n'oolur?!

Flavor: Ekmeklerin bile beyaz ve siyah olarak ayrıma uğradığı şu hayatta siyahların yanında durup fark yaratmak taraftarıyım, ki ırkçı falan değilim, olmadığım gibi interracial oluşumları takdirle karşılarım. Hatta fetişin suyunu çıkarıp çifte üçüncü olurum, yine de beyazın göbek oluşumunda oynadığı aktif rolün yıkıcı etkisinden kurtaramam kendimi. Egom gelsin cimcikleyip uyandırsın beni bu deli saçmasından, da fantezinin tersi istisnasız her zaman gerçek olmak zorunda değil.

Faerilicious

Sunday, July 05, 2009

i know what you did last night

One More With Feeling

Saturday, July 04, 2009

Şimdi farkettim ki aslında one more with feeling ve once more with feeling gayet farklı şeylere karşılık gelen oluşumlar. Regina'ya boşuna şarlamışım, çok özür dilerim. Bu farklılığı şu ana kadar nasıl farkedememişimden ziyade aman tanrım gönderimin başlığı gereksinimlerimin tanımlanmasında ne kadar tatminkar bi rol oynuyor diyerek seviniyorum gecenin şu vakti.

Hepi topu 7 tane günden oluşan rutin bi haftanın 5 tane gününü alkollü geçirmiş bu ruh haliyle, one more with feeling diyerek her bir günü bir öncekinden daha şahane bi Cuma gününe dönüştürebilirim kolaylıkla ve once more with feeling, alışılagelmiş patternlarımın dışına çıkmadan sümük gibi uzadığını iddia ettiğim kısacık bi haftanın aslında çok çabuk geçtiğini önererek yine ve yeniden tezatlanıveririm.

Dahası my iieeego is on fire.

edith: kasıla kasıla yazdığım şu kadar şeyin içine etmek gibi olmasın, da şarkının adı zaten one more time with feeling. boşuna kafa yormadığım belliydi ve fakat bu mallık nerden geldi onu bilemedim (bkz. frozen margarita effect). en baştaki saptamaya dönecek olursak; hali hazırda once more with feeling gibi bi albüm ismi varken magnifiqué bi şarkıyı one more time with feeling olarak isimlendirmek gayet gereksiz.1 çağrışımlara sebebiyet vereceğinden, bizzat kendim ne kadar gereksiz.2 bi saplantı yaşadığımı farkederek sözlerimi burada sonlandırmak istiyorum.

Finding Neverland

Saturday, June 27, 2009


Sapına kadar şarkı söyleyip dans edebilen ilk ve son pop ikonudur kendisi kanımca. Sen insan mıydın da öldün?! demek istiyorum sürekli. Daha dün gece İngiltere konserine biletimiz olsa hayatta geri verip para iadesi istemezdik derken bugün organizasyon şirketinin ödemek zorunda kalacağı tazminatlar yüzünden çok ama pek çok zor durumda kaldığı haberlerini görünce dumurlanıp daraldım. Diğer taraftan, ölüm haberini duyan hayranları da albümlerini almak için müzik marketlere akın etmiş ve sayir, ama neden? İçimde insan sevgisi kalmamasına şaşırmamak lazım. 2000'lerde adama hakettiği desteği göster(e)meyen herkes kafasını kıradursun, ben hala moonwalk yapamadığıma üzülüyorum.. .

Statement of Grief

Tuesday, June 23, 2009

Placebo konserinin yarına ertelenmesiyle uzaktan yakından alakam yok cidden. Kaldı ki öyle bi etki alanım olsa geçen Cumartesi Zero 7 konserinde elektirikler kesilir, Pazar Röyksopp çalarken de sahneye yıldırım ya da -donniedarkoesque- uçak motoru falan düşerdi. Hasetimden çatlamıyorum sanılmasın; şu an ve kuvvetle muhtemel önümüzdeki bi süre daha istanbul cinahlarında yaşayan herkesten nefret etme potansiyeline sahibim gayet ve fakat öncelik her zamanki gibi kendi sosyal ve oküpasyonel çemberimde salınan ruh kenesi insan israflarında.

Nazarımdan ve sayir şüphesi olanlara ihtişamla duyurulur..!

Bu Şarkıyı Çıkaran Kafadan Ben de İstiyorum v2.0

Monday, June 22, 2009

Moloko bahane, Roisin şahane - Familiar Feeling Official

Moloko bahane, Roisin şahane - Familiar Feeling Live



Skunk Anansie - Secretly

CareBearLover06

Sunday, June 21, 2009

1. Çivi çiviyi sökmez. Sökülebilitesini tartışacak olduktan sonra oraya ne diye sokarsın, her şey yerinde güzel.

2. Her bitiş yeni başlangıçlara gebe falan değildir. Öyle olsaydı kısır döngüler içerisinde dön-baba-dönelim şahane insanlar olurduk, ki bu bağlamda gebelik ve kısırlık önermelerine dikkat çekmek isterim. Kafadan tezat.

3. Dönülmez akşamın ufkunda domalıp kaldıktan sonra sabah ola hayrola kafalarına geçmenin de bi anlamı yok; keza her kötüden bi ders alıp ultra-deneyimli insanlar olabilmek için de sittin-something sene harcadıktan sonra işin sefasını ne zaman süreceksin!? Yalnızlık ömür boyu, fyi.

4. Sonuç olarak, şu an tek derdim yarın sabah işe gidecek olmak. Üstteki 3 maddelik özet ise içimde kalmıştı, sharing is caring.

5. Başlık çok efsane oldu. Bundan sonra her yerde onu kullanıcam ah-hah!

Rabbit Heart

Saturday, June 13, 2009

Yeni müzikler çalar hep buralarda. Kulağı hep yenileri arar. Dikkat aralığı on saniyeyi geçmez, onun da 1/5'inde ilgisini kaybeder. Kaybolan her neyse demek ki kalmaya değmemiş der. Her şey için bi açıklaması vardır mutlaka. Üzülmedim der ama üzülür hep. İçinde üzülür, içinde sevinir, içinde patlar, içinde coşar. İç yerleri aşınmıştır hep. Dışardan nasıl göründüğüne aldırmaz gibi yapar. Bilinçaltı çöplüktür. Egosu da çöplüktür. İyi geçinmelerine hiç şaşırmaz bu durumda. Yeni müzikler vardır hep. İç yerlerinde çürük-çarık, eksik-gedik ne varsa öyle kendine gelir ancak. Arayış hiç bitmez. Sağından soluna bilmem kaç tane profili vardır. Her profil başka ego demektir. Her egonun standardı farklıdır. Yorulur. Daha çok aşınır. Daha çok yeni müzik bulur. Çiçekli böcekli arka planlar yaratmak ister kimi zaman. Gecenin kör bi yarısı yatıp sabah olmadan uyanmak ister. Güne ne güzel başladım bak, bu da sana kapak olsun diye geçirir içinden. İçi acır. Acımadı ki! demek ister el işaretleriyle. Ellerini bile kaldırmak istemez çoğu zaman. Dikkat aralığı on saniyeyi geçmez, onun da 1/2'sinde fena değil, kalanında da iç yerlerinden hallicedir. Bu böyle istediği kadar devam edebilir. Egosu da çöplüktür. Egosunu sever. Alternatiflerini daha çok sever. Tüm bunların çıkış noktası da bi yenidir. Yeniyi de sever. Tüm insanları sevmeye gerek yoktur. Zaten sağdan sola da dönmek istemez artık. Hepsi silinmelidir. Hiçbir benzetme yapmak istemez. Her şey için bi açıklaması vardır. Teşekkür eder. Gözlerini hafif hafif kısar. Pis bi gülümseme değildir görünen. Onbeşinci saniyeden onaltıncı saniyeye geçerken nefesini tutar. Gerisi önemli değildir.

Twilight

Monday, June 08, 2009


Yeniden aşık oldum, çünkü ben bu adamın yıllardır bu kadar -arabesk olacak ama- hissederek şarkı söylediğini duymadım. Kımıl kımıl anılarım canlandı, lisedeki günlere geri döner gibi oldum ve hatta kaç yıllar önce kutulayıp kaldırdığım Manson koleksiyonumu gün yüzüne çıkarmaya falan karar verdim.

Ah Marilyn, sen neler yapıyorsun! I Want to Kill You Like They Do in the Movies nasıl bi şarkıdır allasen!


You Do the Math

Sunday, June 07, 2009

Böyle spontaneous decision based on future prediction açıklamalı dandik bi gelecek zaman yapısına ihtiyacım var son birkaç gündür. Geçtiğimiz haftanın ortalarından beri yaşanan yeni gel-gitmeler ve ruh daralmalarının her şekilde hayırlara vesile olmuş olmasını diliyorum, ki daha önce de iyi-ki-var-sınız-oh-sizi-çok-seviyorum (i just had to say that, sorry!) dostlarıma sittin kez söylediğim gibi; olan biten ne varsa arabesk kafalarda yaşadığım bir kör talih hikayesinden ziyade Hayatımın İronisine Hoşgeldin başlıklı bi Stephen King romanına daha uygun sanki.

Bir de şu muhteşem Pazar akşamüstüsünde I had a random date at Random. İroni demişken söylemeden geçemedim.

kiss.bang

Tuesday, June 02, 2009

içimde şu "-" kadarcık insan sevgisi yok, inanmazsın Penny beybe <3

Über Alles

Monday, May 11, 2009

Çok feci bi rahatlık var üzerimde dün öğlen saatlerinden beri. Hesapladığım faiz oranlarından tutun da 26. perona giren İzmir otobüsünün solunda duran 2 Ankara otobüsünden mütevellit bi rahatlama olabilir, ki şeker oranı %15 bi adamım artık. Yalnız şöyle de bi'şey var, Wykka'yla dün akşam konuşurken bahsettiği bitse de gitsek, gitsek de n'olur dönmesek modunu ya da eğitim bilimlerinin aslında ne kadar osuruktan tayyare bi alan olduğunu düşünecek olursak; bizzat ve şahsen o moda dahil ol(ebil)mek için girmekte olduğum bu sınavlar walking contradiction karakterimin egosunu tavan yaptırmıyo mu?! İlginç.

i am very exciting, oh yes!

KP/ DS

Sunday, May 03, 2009

Böyle yapınca Amerikan eyalet, köy ve kasabalarından biriymiş gibi görünüyo ya, hastası oldum şimdi kapedesenin. Evet, Pazar'dan nefret etmek için milyorlarca sebep sayabilirim, kaldı ki geçen Pazar tek başına mantık abidesi ben için gayet ve fazlasıyla yeterli bi sebep. Artık bilinçaltına işleyen okul öncesi ev koşuşturmaları, piknikler, yıkanan önlük/ formalar, ütü kokusu ve sayiri mazeret olarak kabul etmiyorum, o kadar.

Şimdi günün ne denli önemli bi gün olduğundan bahsetmek gerekirse ki çok gereksiz; gecenin köründe mal gibi yediğim şokellalar sabahın erken saatlerinde mide spazmı/ reflü ve artık ne karın ağrısıysa -oyuna gel- sınav öncesi kıvrım kıvrım kıvrandırdı bünyeyi, her gün aynı haltı yiyorum, bıkmıyorum, hala midem bulanıyo. Sonrasında da 1 saat erken gittiğim emek cumhuriyet lisesi var. Nedir, nerdedir diye araştırırken hülya avşar'ın ordan mezun olduğunu öğrendim ve bugün gittiğimde ister istemez hangi sınıfta okumuştur acaba diye düşündüm, bu mal kafaları n'olursa olsun bi şekilde gösteriyo kendini sanırım.

İşin magazinel ve duygusal boyutları bi yana, herhangi bi ülkeyi yaptığı sınavlarla karakter tahliline maruz bırakabileceğimiz muhakkak. Bugünkü sınavı hazırlamakla görevli bireyleri yağlı kazıklara geçirip hoplatmak istiyorum mesela. Bahar yorgunluğundan mıdır yoksa sek dangalaklıktan mı bilemedim ama böyle bi sınav yok, olamaz, kabul etmiyorum. 2 soruyu asla ve kat'a anlamayıp üstüne bi de import/ exportu birbirine karıştırıp çözememek suretiyle kendimi dumurdan dumura saldım o ayrı, lakin basiret bi kez bağlandımı yapacak hiçbi'şey yok. Bi de mümkünse avrupa tarihi, sanatsal devrimler, ekonomik gelişmeler, ingiltere'nin gemi yaparken almanya'nın gtüne soktuğu çelikler bok püsür hafızalardan silinsin, yerine okuneybıl bi'şeyler konsun. 2009.5 olduk a.k. nereye kadar.

May I.?

Friday, May 01, 2009

dün: "bir basın-yayın protokolü oral (clear l'li olanından) seviye tespiti daha sarmış durumda dört bir yanımı. çayır çimen tepe tepe taklalar atan kırmızı gözlü bir kelebekten daha hallice değilim bugün aslında. gözler kırmızı çünkü günlerdir uykusuzum ve ayrıca omuzlarımın ve boyunlarımın tutulması da eXXXtra neşe kattı bünyeye.." diye devam etmesini planladığım bi gönderi yaparken araya başka şeyler girdi ve bittabii ki mind-blowing office fun yine galip geldi.

bugün: kılımı kıpırdatıp bi'şey yazmak istemiyorum, evden de çıkmak istemiyorum. eXXXtra başka şeyler var zihinimde. dün akşam yeniden bu akşam olabilirdi aslında. that's all.

Wishy Wishy

Saturday, April 11, 2009

Wykka mimlemiş hoş mimlemiş, de blog dünyasında değişmesini istediğim pek bi'şey olduğunu sanmıyorum - varsa da farkında değilim, zira kimsenin blogunu düzenli olarak takip etmek ya da google reader ve sayir bi'şeyler yordamıyla kim ne yazmış bakmak/ seçmek/ yorumlamak gibi alışkanlıklarım yok. Sırf bu nedenle ancak genel-geçer ayar olduğum bi'kaç husustan bahsetmek isteyebilirim;

* bi insan noktalama işareti kullanmadan nasıl bi'şeyler yazar anlayamıyorum. konuşurken de ölesek ölesek mıymıylanan tembel hayvanımsılara benzetiyorum kendilerini. yazı yazarken kullanılması lazım gelen noktalama işaretlerinin de, kasap vitrininde koyunların g.tüne sokulan karanfil ve diğer yeşilliklerden belli bi farkı var bu bağlamda.

* cümlelerinin başı bi yerde g.tü apayrı bi yerde duran insanların da el-göz koordinasyonundan yoksun olduğunu düşünüyorum. kimsenin kimseyi bu kadar yormaya hakkı olmamalı.

* kimse kimseyi yormamalı demişken - voodoo da bahsetmiş hal-i hazırda-, bazılarının bu blog işini haddinden fazla ciddiye aldığı çok açık. herkes kendi "alanı" dahilinde istediği fikri savun-ma-ma hakkına sahipken, birilerinin kalkıp çakma cengaver triplerinde yaygara çıkarması mallığın önde gideni çok afedersin.

* son olarak, bi zamanlar bizim bloglara musallat olan bi hatun vardı düdüklediği adamların çetelesini tutan. şu şu yaştaydı şu pozisyonları severdi çükü de şu kadardıdan ibaretti yazdığı her şey. sexbook konseptine fikir verebilirmiş aslında. komik.

The Office

sarcasm at its best, ha!

Jr.

Thursday, April 09, 2009

İflah olmaz - tatmin edilemez müzikal ego ne zamandır bu albümün çıkmasını bekliyomuş meğer. Beğendiğim her şeyi saplantı haline getirmekten kendimi alamıyorum, alamadığım gibi etrafımdaki herkesin aynı zevke gark olmasını bekliyorum, olmayınca da kınıyorum.

Neyse işte, bi önceki albüm The Understanding sonrası benzer kafada bi'şey çıkmaz diye düşünürken, geçenlerde Happy Up Here'ın "sevimli" videosuna denk geldim ve müzik itibariyle vardığım sayımın ne kadar doğru olduğunu gördüm. Sonra albümün tamamını dinleyince kendimi kınadım, o ayrı.

Aslen The Knife adlı dünyanın cidden en gereksiz (iki kişilik) guruplarından birinde vokal yapan Karin Dreijer, Junior'da da 2 şarkıda misafir san'atçı olarak göstermiş kendini. Şarkıların ne birinde ne diğerinde What Else Is There havası yok bittabii; kaldı ki Tricky Tricky gayet çocuk şarkısından bozma bi Röyksopp tekerlemesi havasında (bkz. is six afraid of seven 'cause seven eight nine?). This Must Be It güzellemesiyse oldukça başarılı. Bu bağlamda, Karin gurubunu kapatıp bu adamlarla kariyerine devam etmeli.

Kendi favorime gelince :drumroll:, vokal yapan Robyn o Robyn mi bilmiyorum/ bakmadım ama The Girl and the Robot kesinlikle kırmızı kordelyalı yıldızlı pekiyi bi şarkı. Dinleyin, evet.

edith: evet, o Robyn o Robynmiş. bi halt anlamadık derseniz şuraya bakın. Karin sözümü dinlemiş, gurubu şimdilik kapatmış ve solo çalışmış. bi de yeni favorim Vision One, j'adoğr!

Midnight Radio

. filmlerde ve sayir eski sevgilisini görünce birden afallayıp bulunduğu yeri apar-topar terkeden şapşal insan triplerine hiç anlam veremez-dim. hayat bir kitap bense aciz bir kurt, yaşadığım aydınlanmanın yarın sabah uyanmak için en güzel bi sebep olmasını beklerken bi baktım hadise hala çok anlamsız. diğer taraftan illa ki everything happens for a reason. aslında ne kadar nefret dolu bi adam olabildiğimi gördüm. no kidding. irkildim. mekanı terkettim. herkes kendi şapşallığına yansın.

. sabah uyanamıyorum diye söylenip ota-boka şarlayan da ben bak gece oldu uyumak istemiyorum koy gtüne diyen de ben. ben neyim şimdi!? kendimi en çok böyle zamanlarda seviyorum sanırım.

Morning Sickness

Wednesday, April 08, 2009

Yandan yemiş mesai saatlerinin sabahın zkinde başlaması gerektiği hangi dahinin fikriymiş çok merak ediyorum. Bi de erken kalkmaya bünye alışırmış, biyolojik saat süper tickler ve tocklarmış falan felan. Alışamıyorum! Yapamıyorum! Her gün 1 saat fazla uyumama rağmen doyamıyorum! Ofise yürüyorum yine açılamıyorum! Kafamdaki tuğlalardan ev yaptım, adını da brickshithouse koydum gitti, afiyetle.!

Ka-boom!

Wednesday, April 01, 2009

Herkesi ikişerli ve üçerli guruplar halinde şemsiyeli kürdanlara geçirip zeytin niyetine raspberry arsenik kadehlerinde boğasım var. Sonrasında da "züksen tamamlayamıycan eksik ders yükün karşılığında gtüne giren şemsiyeyi açmakla görevlendirilmiş bulunmaktasın, hayde!" diye bi üst yazı. Ağzım kulaklarımda dünya kardeşliğini kucaklıyorum şu an, o derece. Cheers!

Don't Give Me Names

Sunday, March 29, 2009

Vikkacan'ın mimine cevaben;

Bana öyle lakap falan takan olmadı ne eskiden ne de şimdiden. Takıldıysa da kötü/ uyuz anı ve kimseleri çağrıştırdığı için çöplük bilinç altıma attığım muhakkak, zira hatırlamıyorum. Ama illa bi'şey demek gerekse CanCan var, gayet köpek ismi gibi ama üniversite yıllarından sevdiğim bi'kaç arkadaşım -bi de Na-jay!- kullandığı için ses etmemişimdir. Çok uyumluyum, evet.

A.C. sayılır mı bilemedim. Adımı yazmaktan yorulup sıkıldığım bi dönem initialları kullanmanın daha pratik olabileceğine ayıktım ve o gün bu gündür yine bi'kaç pek sevgili arkadaşım o şekil çağırır adımı.

Bi de Tyra DeSalvo var ama o benim zaten, sayılmaz, bu kadar.

edith: Vudu hatırlattı şimdi, asıl en efsane olanını unutmuşum. Adımı anlamayan bi öğrencinin hocam ecener İngilizce'de nasılsın, ne var ne yok mu demek oluyo!? diye sormasıyla başlamıştı her şey, mal!

edith.2: alicin ve allyjean ikilisinden de bahis edeyim şu durumda. İlkini Vudu dışında kullanan yok, bu yüzden -or not- eticinle bi ilişkisi olduğunu düşünmek istiyorum, hani şahanelik ve eşsizlik bağlamlarında ha-ha! ikincisini ise çakma maykıl ceksın havası yaratacağından çok ön plana çıkarmak istemiyorum, egom devrilsin, bu kadar.

Truth Hurts

Bu Şarkıyı Çıkaran Kafadan Ben de İstiyorum v1.0

Monday, March 23, 2009

Bir önceki les grandes videos de l'histoire serisinin hemen ardından nasıl yaratıldığına bi türlü anlam veremediğim ve bittabii saplantıyla meşk ettiğim şarkılara ithafen bi seri daha başlatmaya karar verdim, huzurluyum.

v1.0 Alison Goldfrapp (bkz. Goldfrapp) - Lovely Head
Live
Official



The Beloved - Sweet Harmony

Don't Sit On My Heart

Sunday, March 22, 2009

Hiçbir zaman böyle sci-fi, ultra süpersonik postmodern ev eşyalarına meyil etmemiştir deli gönül, de bugün n'olduysa bi wishlist yapasım geldi durduk yerde. Özellikle de sandalye ve koltuklar konusunda çok hassas! olduğumu farkettim düşünürken. Örneğin şu koltuk;

ilk bakışta neresine oturulması gerektiğine ayıkamadım ama hemen aşağıdaki demonstrasyonda aslında ne kadar fevkalade bi alet olduğu açıkça görülmekte;


hemen ardından kim bilir hangi gelecekte bile sahip olmanın bi hayalden öte geçemeyeceği şu kısmi eve içim aktı. aslında tv reklamı amaçlı yayınlandığı bariz, lakin dedim ya sandalye ve koltuklara çok hassasım bugün..


hani bazı eşyalar vardır dekorasyonun bi parçası olmaktan çok evin diğer her tarafı ona uydurulmaya çalışılır, işte şu insanlık dışı koltuk bu duruma en güzel bi örnek;


çok işe yarar görünmemekle birlikte eve pavyondan hallice bi hava katacağı kesin, sırf bu yüzden şu aşağıdaki tepesine basınca renk değiştiren lambalardan alıp etrafına serpiştirince daha şahane olabilir sanki..


Ek dersler şimdilik bu kadarına yeter kuvvetle muhtemel, o yüzden başka bi'şey istemiyorum ha ha!

Refreshments

Saturday, March 21, 2009

Tamamlanması gereken bi kanal tedavisi, çalışılması gereken bi ales, yerine getirilmesi gereken bi prostitution (see. substitution in old english ahaha!) ve bir takım diğerleri var ve bugün cumartesi. Çok çılgın eğlencelerin adamı ve murat boz'un uçurumuyken ne hallere düştüğüme inanamıyorum. Aslında inanıyorum, zira eğlence anlayışı maria-something'in 6'lı kutusuna 14 TL vermek varken single şişesine 11 TL verip "al bi de şurdan düdükle şekerim, olmamı!" demekten ibaret olduktan sonra s.kmişim karayokesini ve benzerini. Üstüne bi de sigara dumanı bi de betoğlubet sesli insanların hoppidi-zoppidi tripleri daraltıyo beni. Bi daha gitmicem işte bana ne!

Bu aralar bi de konuşamama/ yazamama halleri baş gösterdi bünyede. Hem disleksik hem monosılabik bi kimse olabilirim, olabilirim. Yeni template'imi de sevebilirim, sevebilirim. Sonra bi anda şu aşağıdaki gibi bi laf edip herkesi yere serebilirim, serebilirim, oh yeah!

Life is hardly an equation so long as the determinants are not you and I.

*spark*

Unreal Present

Tuesday, March 03, 2009

şimdi böyle hayatımın herhangi bi döneminde yaptığım herhangi hiçbi şeyden pişmanlık duymuyorum, hem geçmişime takılıp yaşayamam triplerine falan sokup sokup çıkarmak niyetinde değilim kendimi, zira şurada girip açılmamış bi şemsiye var hala. bkz. i regret having been me back in the day. şu an hezeyanlar içindeyim ya o yüzden bu kadar sert konuşuyorum. yoksa az sonra yine dünyanın en mutlu insanı olup renkli hülyalarda boğacağım kendimi.

boğmak demişken, istediğim insanlara elektrikli tasma takabilmek istiyorum. uyuz olduğun anda bas düğmeye eleman ters dönsün, yuvarlansın falan. çok hoş.

last shot tabir ettiğimiz hadiseyi de bundan sonra sadece ve sadece alkollü içecekler için kullanmaya karar verdim. dün ales ve kpds bağlamlarında konusu geçince içim cızladı ve hatta miğdeme kramp girdi. ortaokuldan sonra ilk kez matematikten özel ders almaya gereksinmem olabilir, bu da renkli hülyalarıma mani olmakla birlikte sosyal çevreme "ill-alala" dedirtebilir, sürekli olasılıklar üzerine konuşmak kendimi sinir edebilir... .

şu tasmayı önce kendimde mi kullansam!?

Yanlarım Ağrıyor*

Saturday, February 21, 2009

Burnumun da direği sızlıyor.

5 ay geçti ama şu sınav ve kur'alardan bi türlü kurtulamadık. Önümüzdeki 3 senenin hesap özeti hangi(ler)imize çıkacak merak içerisindeyim, not so much.

Poly-anna'nın poly-phonic bi kimse olduğunu düşünüyorum artık. Kedilerin de farklı 100 ses çıkarabilme yetisi varmış; ben henüz 48 tane çıkarabildim, bi nevi poly-anna olma yolunda ilerlediğim söylenebilir belki.

Sayılı gün çabuk geçer, evet, de ben 50'ye kadar sayabiliyorum. Bu durumda, 100+ durumlar ziyadesiyle zorlayacaktır bünyeyi. Ayrıca aynı anda hem ses çıkarıp hem sayı sayabileceğimden o kadar emin değilim!

Gardolabımın üstünde duran şu ferzan dvd boxset var ya, paketi çok jan-janlı, çok cart ve çok kırmızı. Şimdiye kadar hiçbir sevgililer günü kılişesinden bu kadar hoşnut kalmamıştım.

Eve toz konduramama halimin [in bold] en doğal bir sonucu olarak; everywhere is clean.clean.clean, hem algıda seçiciliğim de bu doğrultuda ilerliyor zaten.

*At the end of the day, there's nothing like a cup of amsterdam coffee and a smoke.. .

Kendimi Kontrol Edemiyorum.ba.da.rum.ba

Thursday, February 12, 2009


Patavatsızlık, densizlik, edepsizlik ve dobralık arasında varolduğu ferzedilen şu ince çizgi var ya [tam da burada we need to draw a line, the line is drawn! diyesim geldi sick & twisted Meredith hatun modunda], işte deli gönül o çizgiyi aşım aşım aşmış korkarım. Hadise protest, overidealistic ve hatta kimi zaman kanser olucan bak bu sinirle adamım! kıvamına gelse de, -yer, zaman, statü birlikteliğinin a.k. bu bağlamda- herkes haddini bilsin arkadaşım. Höt dendiğinde pısacaksın madem ne diye şarlıyosun ota boka, di mi?

Şu yanda görülen resimde bahsi geçen treat'ler, Kızılay'dan Tunalı'ya kadar bırakmayı düşündüğüm iri-çikolata-parçacıklı kurabiyeleri temsil etmektedir. Kişi Tunalı'ya çıktığında görecektir ki topladığı kurabiyelerdeki çikolata parçacıkları gerçek çikolata parçacıkları değil Jay'in namnam'larıdır. Olduğu şokenin etkisiyle nerelere gideceğini bilemeyen kahramanımız ayıkır ki o güne kadar yapmış olduğu şapşallıklar burnundan parametre parametre gelmektedir. Ağlar, sızlar, hırlar, depar atar ama nafile. En sonunda kıçına yediği tekmeyle şöööyle bi sendeler ve topuğu da kırılınca esat dörtyol'dan kocatepe beğendik önlerine kadar yusyuvarlanır, oraya kadar gidince de zaten biz çıkalım kerevetine :evilsmile:

yarına da bi aşk hikayesi yazmalı sevgililer günü şerefine. başlığı da şey olsun . . . who killed mariya su on the first day of the rest of her life! kelalayka gayet ama hoşuma gitti, yerse.

Seboroid Android

Saturday, February 07, 2009

gudu.bad. majör depresyonla minör mod salınımlarının arasında bir yerde durmayı reddediyorum şiddetle. ve yine yaptığım işle son derece lezzetli bi tezat oluşturarak sosyal herhangi bir oluşumun parçası olmayı da is-te-mi-yo-rum. günün en sevdiğim anları derse gittiğim dakikalarda başlıyor artık, durum budur yani.

bitch. eski dünya - orta dünya - modern dünya - kavanoz dipli dünya hiç farketmez genellemenin en babasını yapıp gözüne gözüne sokuyorum; kadından iyi yönetici olmaz kardeşim! hepsi kapris yuvası, dengesiz, huysuz, meymenetsiz, paranoyak ve belirsiz. evet, çok gerginim ve evet, rahatladım. oh.

speed dial #1. elim gün içerisinde nerden baksan 8-9 kez telefona gidiyor hala, sonra diğer elim giden elime vurup okşuyor üzülmesin diye. böyle huzur yumağı bi adam oldum ben, bi de anneeee bittim!.

pause.back. yapmak istediğim ve fakat götüm yemediğinden mütevellit yapamadığım değişikliklerin minik tefek bi örneklemini müzik seçimlerime yansıttım sanırım, şimdi farkettim. öyle sürükle-bırak ve hatta open file yapamıyorum artık, daralıyorum zira. onun yerine tüm müzikleri tek hamleyle atıverdim oynatıcıya gitti. 10.000+ şarkı içinde çingen çalsın ben oynayayım bundan sonra. ve hatta in ve cin de top oynayıp cirit atabilir bu vesiliyle.

anşante. bloguma yaptığım her yeni gönderi arasındaki zaman aralığı, salonumla yatak odam arasında geçilmesi gereken koridorun fayans sayısına eşit olsun diye uğraşıyorum gibi sanki. bi de gel zaman git zaman Jay'in üstünden atlamam ya da üstümden silkelemem gerekiyor. hal böyleyken [telefunken], daldan dala atlamak suretiyle bi laptop alayım ve daha da saçmalayarak laptopımın kapağına [lapdancing] carebears yapışkanı yapıştırayım.

while-listening. şundan ibaret.

fini.

And He Waved Goodbye to the City

Wednesday, January 28, 2009


.a furnished soul is as lonely as an echoing room with a view.

super.ego.bitch

Wednesday, January 21, 2009

Muse'umu eski evde bırakmış olmalıyım ki geçtiğimiz ayın bizzat başından beri lütfedip 2 kelam etmişliğim yok şuraya. Bi de 2009 başladı yeni heyecan ve hezeyanlarla, milyorlarca blog konusu çıkacak derken al bu da bana kapak olsun.

İşbu gönderiyi sırf 2009'un ilk ayı boş kalmasın diye yazmıyor olduğumu belirtmek isterim şiddetle. Hani yazıların Şubat ayı itibariyle başlaması da gayet dingildek bi durum olurdu, lakin depresifim şimdi. Boğazım da şiş. Yeni yılın ilk gönderisiyle birlikte ilk faranjiti de hoşgeldi o zaman.


so, where were we again?