kaybolmayı beklerken:
dudak dudağa kaldığımız an çok yakında bulunacağımızı fısıldıyordu dilimin ucuna. ya da rüya görüyordum da çalan şarkı fişekliyordu bilinç altımı hafiften. uzun zamandır maruz kalamadığım alçak nefesin etkisiydi her iki şekilde de. çoktandır böyle gerçekçi sevişmemiştim geride kalan ruhlarla, uyuduğum yerden kalkıp müzikle birlikte tüm yaşam fonksiyonlarımı kapatmaya da gücüm yoktu. karanlıkta hüzünlü şarkılar dinliyorum bu akşam kalbim atmadan öylece dursun diye.
ucundan akıp gitmeden son kez:
başını arkaya her atışında tüylerimin dikenleri biraz daha delip geçer gibi oluyor kalbimi. ağır çekimde gölgelerini takip eden bir sapığım belki ya da seni tanrısı gören iflah olmaz bir kundakçı. etrafındaki her şeyi yaksam da dumanların arasından seçilecek olan tek şey yine bedenimi siyaha boyayan kırmızı saçların. kızıl değil onlar, o kadar öfkeli değiller. geçmişi silmeye çalışan her darbede bir telini daha koparıyorlar hezeyan yaratabilmek için, her seferinde daha da kırmızı oluyorsun ama farkında değilsin. sen bunları okurken ben buraları çoktan terk etmiş olacağım. sakın beni aramaya kalkma, en siyah tuşuna son bir kez daha bas sadece ucundan akıp gitmeden.
chocolate chip good-byes:
Sparks..Spaarks..Sparkle..Sparkles..Spar..Sp-..tamamlayamadan düştü yere. Beklentilerini boşa çıkarmayan gerçek çikolata parçacıklı kurabiyelere minnettar damlatıverdi son kan damlasını burnundan. Kulaklıklar hala kulağındaydı ama çalanın ne olduğunu anlayabilecek durumda olmasa gerekti. "6.61 you sure where my Spark is here!", önünde öldüğü marketle başında dikilenlerin zorlukla duyabildiği şarkı arasındaki ironiyi çözemeyecek olması çok acımasızcaydı. Oysa ki engelliler için yapılan otomatik kapıdan keyifle geçerken marketin tabelasını gördüğü anda nasıl da sevinmişti yine o kurabiyelerden yiyeceği için.
DeSalvo'dan masal(!)lar:
fantastik dörtlünün götünü oluşturmadan voltran'ı arayıp hal-hatır sormak istiyorum an itibariyle. her milletin bir kahramana ihtiyacı vardır, bu milletinki de benim! kalemim kılıcımdan keskin ayrıca çok dengesizim. tüm genç kızların rüyasında görmek istediği bi adamım, karizmamla da eritip bitiririm adamı. sonu hayal kırıklığıdır ama demedi demeyin, asla ve kat'a sorumluluk almıyorum bu bağlamda. yıllardır orada-burada-dünyanın dört bir yerinde-yedi düvelin her köşesinde takip ettiğim gökkuşağının dibine varmama bu kadar az kalmışken yoluma kimsenin çıkmasına izin veremem, nayır kusura bakmayın. hikayenin bu kısmı çok hüzünlü ama çaktırmama konusunda ısrarlı. ağlamayıp yandan atan pek çeşitli insan olmuş şimdiye kadar, sanırım o yüzden. prens prensini kurtarmaya giderken kırmızı başlıklı kızın taso oynadığı kocaman kurdu büyükannesine bile çaktırmadan tek boynuzlu atın sol ayağına atıp düşürmesi gibi aynı. hepsi de prensin m&m'sini almak içinmiş oysa ki. bolluk içinde büyüyen çocuklar hep böyle zaten, baban milkanın sahibi yani gözün doysun azıcık mal mısın! bak canım sıkıldı yine, neyse canım sevdiğim care bears çaktı işareti yukardan bak, gitmeliyim şimdi. sevgi, barış ve sert bir mmm..
Hastasıyım şu mimleme hadisesinin, değilim aslında ama iyi oldu bu akşam kafa dağıtmak babında. Neyse Wykka-jan'ın ağır baskısı sona ermişken ben de Vudukızım'ı mimleyeyim, adet yerini bulsun. Sorry in advance, baby!
arka plan(lar)ım değişse de doku aynı kalacak nasılsa!?.
sez Tyra DeSalvo at 10:36 PM Monday, October 15, 2007
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
0 bows:
Post a Comment