SGIE

Saturday, November 01, 2008

almost brave: akşam itibariyle almam gereken gayet ciddi kararlar olduğuna ayıkmış bulunuyorum. Söz konusu kararları ne zaman hayata geçireceğim konusunda en ufak bi fikrim olmamasına rağmen, onlar bana geçirmeden ekşın yaratma zamanıdır nidalarıyla gaz vermeye çalışıyorum bünyeye. Haddinden fazla uyumak yok mesela bundan sonra. Her ne kadar günlük rutinlerin yarattığı daralmayı sadece ve sadece uyku iflah edermiş gibi görünse de, daralmanın feriştahını mod düşüklüğüne tercih ediyorum. İşime de 4 (dört) elle sarılmak istiyorum ayrıca. Aslında istemiyorum, zira imkansızlığının farkında olmakla birlikte bu bağlamda yaratmış olduğum metafor da kılişenin önde gideni olduğu için sallamamayı tercih ediyorum. Bir de sigarayı bırakacağım sanrısını yaratarak kendimle dalga geçmeye niyetleniyorum. Olana değil olması gerekene odaklanmak suretiyle pozitif koşullanmak en mantıklısı aslında, da mantığa tekme basalı çok oldu be güzelim; ebeye selam artık, malum.

almost pregnant: ali cengiz'in göbek adını değiştirerek kendime has bi takım oyunlar geliştirmeye niyetlendim durduk yerde. Göbek adı neden illa göbekle ilişkilendirilmek zorunda ona da takılıyorum istemeden. Hani orta ad gibi şapşal bi çeviri kullanmak niyetinde değilim ama en azından yedek ad ya da sonraki ad gibi kullanımlar daha hoş duruyo gibi sanki. Kaldı ki, kendimi tanıtırken de asil adım şu, yedek adım da bu gibi girizgahları tercih etmiyorum. Göbek saçma sadece, memnun olduk.

almost in love: bilen bilir Antalya'dan ne kadar haz etmediğimi ve hatta tiksindiğimi. Memleket herkeslerin tatil ve türevi hayallerini süslerken benim topuklarımı kıçıma vura vura kaçmama sebep olur nedense! Ankara da tam tersi hissiyat kümeleri oluşturmuştur şimdiye kadar. Ancak, dün gece durup düşünmek durumunda kaldım yapacak literally hiçbir şey olmamasının da takdire şayan katkısıyla. Yaşımız geçmiş avuntusuyla dışarıya falan çıkmıyoruz ya artık ve hani çıksak da -çoğunlukla- gidecek bi yer bulamıyoruz ya, işte tam da bu hadise Ankara'nın da kotasını doldurduğu anlamına mı getirilmeli acaba (oh, no)! Yoksa it's just evde takılıp şarap açarak dizi ve/ya film izlemek daha "sükun" bi ruh hali mi yaratıyo? nam-ı diğer thank god it's friday vs. screw god it's everyday.

vanilla: grey's anatomy 4. sezonun bitmesiyle oluşan fiziksel boşluğu -ki sezonun yarı boyunca askerde olduğum için bi halta benzemedi- sex and the city ile doldurup fabulous bi kimse olup çıkıvermiştim. Şimdi de 5. sezon bölümleri arasında beklemek zorunda olduğum 1'er haftalık boşlukları farklı dizilerle doldurma eğilimindeyim. Bu durumdan nasibini alan ilk dizi kisses'nhugs gossip girl oldu. Şu küçük emrah modunda gezen fakir ama gururlu esas oğlan tiplemeleri (bkz. the o.c.'den ryan) nereye kadar dedirtse de ilk sezonu iki günde yalayıp yuttum, eğlendim falan. Bi yandan da biz de lise mi okumuşuz allasen! demekten alamadım kendimi. Pokémon'u çocukların zihinsel ve bedensel gelişimi açısından zararlı bulup yayından kaldıran zihniyet gossip girl'ü de ergen gençlerin yine aynı ve ona ek olarak duygu-durumsal gelişimleri açısından (bkz. who wants to be a millionaire?) zararlı bulup sktr eder mi acaba onu merak ediyorum.

1 bows:

voodoo girl said...

ankara bitmedi biz bittik :)