man is the baby

Sunday, August 31, 2008

Sonbaharı bekleyen kumrular gibiyim ve hatta sevmekten kim usanır, hayrına tarzan olayım gibi nağmelerle en baba bi hareket çekiyorum Ağustos reziline. İnsanlık dışı sıcakların şahsımı insanlığından daha fazla çıkartmamasını istiyorum. Jay de ayaklarımı yalamasın artık, n'olur!

Ayrıca Baileys ve Kahlua harmanlamasıyla gayet kafayı bulabilien bi kimseyim. İlk kez görür gibi bi heyecanla A-aaaa bak kırem karamelli bu, A-aaaa bak bu da kahveli diye diye götürdüğüm kadehlere bi Pazar sabahının sekizinde kalkıp mesai yapacak olmanın daraltısı da eklenince, takriben 1 saat içinde gökyüzünde yalnız gezen yıldızlarla ip atlayan bi kimse olup çıkıverdim, ne hoş.

İlişki gurusu kadrosundan da istifa ettim bi süre önce. Hiçbi sosyal/tinsel güvencem kalmadı ve fakat huzurluyum. Hem pek marjinal değişikler yapmak üzere enerji toplar vaziyetteyim an(lar) itibariyle. Fazladan kimseye ve hiç'bi şeye tahammülümün olabileceğini sanmamakla birlikte elimin tersiyle okkalı bi tepiveriyorum, o kadar.

Az yukarıda bahsi geçen potansiyel değişikliklerle gayet bağlantılı olarak, öğretmenliğin bana göre bi'şey olmadığının ve derslere isteksiz girip bu durumdan ziyadesiyle sıkılıyor olduğum acı gerçeğinin zö boss tarafından da belirtilmesi bünyeyi tedirgin etmek yerine baya bi rahatlatıp neşelendirdi bile. E o zaman hem dinleyip hem yazmak gibi bi'şeyler yapmak zamanıdır çok yakında!

sign-out

Friday, August 22, 2008

Public Displays of Affection başlıklı bi gönderi vardı yapmam gereken, vazgeçtim. Hani durumlara uygun şarkılar bulmak isteme eğilimindedir ya kimisi ve hani kimisinin de düşünmesine bile gerek kalmaz ya bulmak için; tesadüfen çaldığı ya da gayet random söylemeye başladığı ilk şarkı günün özetidir aslen, öyle işte. Pek bi önemi kalmadığından olsa gerek.? Çakma bi değişim sürecinin kenarında ve hatta tam orta yerinde olabilirim. Yine pek bi önemi kalmadığından olsa gerek.? Yazmaya hiç bu kadar erinmemiştim şimdiye kadar.

Maria-something açıp SATC izlemeye gidiyorum ben. Orospu karmam eşlik etmese n'olur ki!

Oh, Lady Bug!

Wednesday, August 13, 2008

Çok manidar şeyler yapasım var gibi bu akşam. Hani böyle maniler düzüp sağa-sola yollamak ya da şapşal kelime oyunlarıyla kendimi şaşırtıp eğlenmek gibi. Bunların hiçbiri manidar görünümlü değil, farkındayım; lakin işin özü orda zaten. Herkes gördüğü gibi anlayacak olduktan sonra ben ne diye uğraşsın allasen!

Öğrencilerim de bugün -yine sayemde- histerik kelimesinin anlamını uygulamalı şekilde görme şerefine nail oldular. Derse girdiğim ilk andan itibaren 32 diş sırıtmak suretiyle yaptığım konuşmaların arkasını kesemeyince, çift kişilikli okutman modunda saldım gitti. Kas-kasıl nereye kadar. Hatırlayamadığım kadar uzak bir zamanlar sahne korkum vardı, evet. Bir de şimdi bak ve hatta dön bak aynaya, bu sen misin hatırla! Patlıcanın ingilizcesini de yazamıyomuşum ayrıca, bugün farkettim. Aborgine değil abeurgine (bak yine yannış yazdım!) aubergine olacak(mış )doğrusu. Bi öğrencinin de dediği gibi, beraber öğreniyoruz işte. Ne tatlı.

Birden çok yoruldum. Gözümün önünde hala ağustos dönemi 100 saatlik hazırlık atlama programından kareler uçuşur vaziyette. Aynı programı 808 kez evirip-çevirdikten sonra ilk formatından bir arpa boyu ileri getirmiş olmanın evlere şenlik sinirini yaşar gibiyim hala. Ve lütfen pek sevgili üniversitelerimiz sınav içeriklerini enine-boyuna yaraşır biçimde hazırlayıversin bundan sonra. Koskoca tabir ettiğimiz üniversiteler makul sınavlar hazırlarken, onların bi'kaç beden altı kurumların kendinden geçip nerdeyse çakma TOEFL kriterlerine uygun bi prosedür takip etmesi midilli skinde uğur böceği izlenimi yaratıyo gayet.

Uğur böceği dedin, aklımı aldın. Sanırım bu kadardı.

upset butterflies in my stomach

Monday, August 11, 2008

Son iki güne damgasını vuran bozuk mi(ğ)demle alakalı olarak herhangi bir resim felan koymak niyetinde değilim, en tatlısı bile mi(ğ)de bulandırır kanımca. Hem sebebi de haftasonu boyunca fütursuzca tükettiğim alkol, evet. Confession on a dance floor oldu tam. Ayrıca bi süre kavunla alakalı bi'şey okumak, yazmak, tatmak, görmek ve de duymak istemiyorum. Blog da schizoaffection with a melon on top kıvamına gelmek üzereyken yerinde bi karar olduğu inancındayım gayet.

Elimi-sallasam-yüzellisi-gayrısından-bana-ne kişisi olmadığım gibi olanları da pek onayladığım söylenemez, lakin the end is the beginning is the end de değil hani. Her bitişin yeni başlangıçlara gebe olması gibi, kapanan her kapının başka bir kapının açılmasına dalalet olması da çok umrumda değil. An itibariyle kendi içimde çelişiyor olmam algılarımın kapalı, duygularımın dumur olduğu anlamına da getirilmesin lütfen. Gayet kendimdeyim ve hareketlerimden sadece ve sadece ben sorumluyum hala.

Your relationship is my greatest nightmare recognized!

Rahat addedilen tüm yaklaşımların hayat kolaylaştırır nitelikte olduğunu farkedebilmek çok zor sanırım. Ya da farkedip kabullenmek çok acı verici olduğu için hep daha fazlasını istemek daha kolay. Buyrun size kaos en karamellisinden. Fazla ilgiden, gösterilen fazla ilgiye aynı fazlalıkla karşılık beklenmesinden, gelecek planlarından ve daha "ben"le uğraşmak yeterince zorken birdenbire "biz" oluvermekten boğuluyorum, daralıyorum ve diğerleri. This is me being the very me, deal with it!

bi de something decent shouldn't be THIS impossible to come along, right!?

A Tribute

Wednesday, August 06, 2008

Bir zamanlar paint üzerinde yaptığım çalışmalardan bahsetmiştim şurada. O vakitler askerdim, bilmem kaç ay sonrasında aşağıda görülecek olan çalışmanın yüklemediğimden fazla anlam kazanacağını bilemezdim bittabi.

Bu bağlamda, major thanks to Carrie Bradshaw and the.posse. Kendilerine beşinci olmaya aday olduğumu da belirtmeliyim içim fışkırırken!.

Photobucket

short story in circles

Monday, August 04, 2008

Tek bir tane üzerinden milyonlarca yorum yaptıktan sonra hepsinden önce açtığım yeni sekmeye şöyle bir bakıyorum göz ucuyla ve kendi etrafımda silik daireler çizmeye başlıyorum.

Photobucket

once upon a time, none lived happily ever after.

Augustus The Melonhead

Saturday, August 02, 2008


Ogustus Yulyus'u kıskanmış vakti zamanında, o yüzden ikisine birden otuz-bir gün vermek zorunda kalmış whomever it has terribly concerned. Ve hatta Ogustus bana-ne-bana-ne-ben-de-isterim-bööö kişiliğiyle gayet örtüşür şekilde 0-6 yaş reyonlarından yaparmış hep alışverişini.

Ağustos'un gelişiyle birlikte, hangi ayın otuz hangisinin otuz-bir çektiğini yumruk üstü girinti-çıkıntılarına bakarak hesaplayan ve yumruklar birleştiğinde iki çıkıntının neden yanyana olduğuna ayıkamayan kimselere yapılabilecek en güzel bir açıklamadır az yukarıdaki. For dummies kıvamında olsa da akılda kalıcıdır, eğlencelidir falan. Ayrıca ayların kaçar günden oluştuğunu neden çekmek eylemiyle belirtiriz anlayamıyorum, çok gereksiz.

Önemli not: Kavun meyvesinin hastası değilim. Kavunlu sakız çiğnemem ve yazlık mekanlarda içine dondurma doldurulan kavuna da içim falan akmaz. Ama kavunlu Vin Cent aklımı başımdan alır. Dün gece itibariyle Cardinal Melon da aynı etkiyi yaptı bünyede. Elimde şekerli içkimle salonun bir ucundan öbür ucuna; got so totally drunk, mmhmm.