Eskiden

Friday, July 30, 2010

yıllar sonra bu tatilde gidip yaslandığım duvarların üstlerinde gezinirdim. şen bir velet idim en nihayetinde. ileride ip artizi olacakmışım gibi havalara girip kollarımı iki yana açarak yürürdüm kasıla kasıla. düştüğüm çok oldu ve fakat işin asıl şenlik kısmı da oydu zaten.

dedim ya bu tatilde, aslında hiç tatil de değildi. malum ananem hastalandı. tansiyonu fırlamış, beynine pıhtı atmış, kısmi felç geçirmiş, konuşma yetisini kaybetmiş ve sayir ve sayir. gayri tıbbi açıklamalar kullanıyorum, zira işin aslı çok can sıkıcı.

işte öyle apar topar gittim antalya'ya. ailenin birlikteliği her zaman insanın hoşuna giden cinstendir. yakın akrabalara kimi zaman sinir olsan da, en boktan zamanlarda hemencik yanında bitiveren yine onlardır. candır. diye düşünürken, ananeye sarılıp gözünün yaşını silerken ve benzeri muhtelif aktivitelerde bulunurken ablalarım da gelince baya keyiflendim. büyük abla S.'nin yanında ortanca yeğen S. ve küçük abla S.'nin yanında küçük yeğen S. mümkün mertebe neşeli günlere gark olduk.

annem zaten güveyin feriştahından hallice olduğundan, amaç onu da elden geldiğince rahatlatıp huzurlara boğabilmek.

huzur dedim de, ananemin ellerinin üzerindeki tıbbi flaster ya da her ne haltsa onun kalıntılarını ıslak havluyla çıkarmaya çalışırken çok huzurluydum. üzerinde hastaneden hiçbir iz kalmasın istedim. bi taraftan canını yakarım diye de aklım çıkayazıyor bittabii. o sıcakta her şey çok zor.

sonra ablacanlarla birlikte ananenin odasını toparlayıp yenileyelim dedik. böyle zor zamanlarda minik tefek birkaç yeniliğin ruha iyi geleceğine inanmak istiyor insan. herkes bi'şeylerle uğraşırken, kendimi bildim bileli o odada duran sandığa el atayım dedim. o nasıl bir naftalin kokusudur tarif edilmez. kalıplaşmış naftalinlerin altında da ismi görünmeyen bir gazete. toplayıp atacakken aklıma geldi çevirip tarihine bakmak.

Mayıs 1966.

haliyle atamadım. hafif buruşturduğum yerleri de güzelce düzeltip içeri götürdüm herkese göstereyim diye. gösterince bi taraflarım arşa değmedi elbet ve fakat "o" anın ruh haline en uygun düşen atraksiyon oydu sanki.

üçüncü günden itibaren ananem düzelmeye başladı. eski haliyle karşılaştırınca vaziyet hala çok parlak değil, lakin "allah beterinden saklasın!" deyip durmaktan kendini alamıyor insan.

"O iyileşsin de, tatil falan kimin umrunda ki!"

arada bir de anneme hazırladığım doğum günü hediyesi albüm var. güzel bi "eskiden-sonradan" aile toparlaması oldu. haberim olmazdan önce annemle ananemin de bi fotoğrafını koymuştum, ki başka bi'şey yapsam bu kadar anlamlı olamazmış. afferim bana.

fotoğraftı, naftalindi, hastalıktı, gazeteydi derken şimdiye kadar hiç hazetmediğimden sebep görmezden geldiğim "aile içi yaşlılık ve yediği haltlar" başlıklı konuyla burun buruna geldim. hiç hoşlanmadım. mutsuz oldum. kafam baya bi bulandı, ama kendi kendine toparlandı cancaazım.

kendi demişken, evcilik oyununda favori çiftim yiğit ve kendi. tatilin bana en büyük katkılarından biri de evcilik oyunu, evet. bi de yabancı damat'ın final ve öncesindeki birkaç bölümünü izleyememiştim zamanında, onları da aradan çıkardım güzel oldu. ve hatta doymayıp dört düğün bir balayı isimli yarışmaya da sardırayım dedim ama kotam o kadarını kaldıramadı.

egolarımla hayatımız böyle "ekstrem" duygu salınımlarından ibaret işte. iki hafta sonra tekrar antalya'ya gidiyoruz biraz daha güneşlenmek, anane güldürmek ve şehirlerarası jet lag olabilmek için. utanmadan nerdeyse 30 olsak bile şen veletleriz en nihayetinde.

budur.

Mösyö NorMalade

Friday, July 16, 2010

canım götümden çıkıp gitmeye kalksa nereye diyecek yüzüm yok nokta