Don't Give Me Names

Sunday, March 29, 2009

Vikkacan'ın mimine cevaben;

Bana öyle lakap falan takan olmadı ne eskiden ne de şimdiden. Takıldıysa da kötü/ uyuz anı ve kimseleri çağrıştırdığı için çöplük bilinç altıma attığım muhakkak, zira hatırlamıyorum. Ama illa bi'şey demek gerekse CanCan var, gayet köpek ismi gibi ama üniversite yıllarından sevdiğim bi'kaç arkadaşım -bi de Na-jay!- kullandığı için ses etmemişimdir. Çok uyumluyum, evet.

A.C. sayılır mı bilemedim. Adımı yazmaktan yorulup sıkıldığım bi dönem initialları kullanmanın daha pratik olabileceğine ayıktım ve o gün bu gündür yine bi'kaç pek sevgili arkadaşım o şekil çağırır adımı.

Bi de Tyra DeSalvo var ama o benim zaten, sayılmaz, bu kadar.

edith: Vudu hatırlattı şimdi, asıl en efsane olanını unutmuşum. Adımı anlamayan bi öğrencinin hocam ecener İngilizce'de nasılsın, ne var ne yok mu demek oluyo!? diye sormasıyla başlamıştı her şey, mal!

edith.2: alicin ve allyjean ikilisinden de bahis edeyim şu durumda. İlkini Vudu dışında kullanan yok, bu yüzden -or not- eticinle bi ilişkisi olduğunu düşünmek istiyorum, hani şahanelik ve eşsizlik bağlamlarında ha-ha! ikincisini ise çakma maykıl ceksın havası yaratacağından çok ön plana çıkarmak istemiyorum, egom devrilsin, bu kadar.

Truth Hurts

Bu Şarkıyı Çıkaran Kafadan Ben de İstiyorum v1.0

Monday, March 23, 2009

Bir önceki les grandes videos de l'histoire serisinin hemen ardından nasıl yaratıldığına bi türlü anlam veremediğim ve bittabii saplantıyla meşk ettiğim şarkılara ithafen bi seri daha başlatmaya karar verdim, huzurluyum.

v1.0 Alison Goldfrapp (bkz. Goldfrapp) - Lovely Head
Live
Official



The Beloved - Sweet Harmony

Don't Sit On My Heart

Sunday, March 22, 2009

Hiçbir zaman böyle sci-fi, ultra süpersonik postmodern ev eşyalarına meyil etmemiştir deli gönül, de bugün n'olduysa bi wishlist yapasım geldi durduk yerde. Özellikle de sandalye ve koltuklar konusunda çok hassas! olduğumu farkettim düşünürken. Örneğin şu koltuk;

ilk bakışta neresine oturulması gerektiğine ayıkamadım ama hemen aşağıdaki demonstrasyonda aslında ne kadar fevkalade bi alet olduğu açıkça görülmekte;


hemen ardından kim bilir hangi gelecekte bile sahip olmanın bi hayalden öte geçemeyeceği şu kısmi eve içim aktı. aslında tv reklamı amaçlı yayınlandığı bariz, lakin dedim ya sandalye ve koltuklara çok hassasım bugün..


hani bazı eşyalar vardır dekorasyonun bi parçası olmaktan çok evin diğer her tarafı ona uydurulmaya çalışılır, işte şu insanlık dışı koltuk bu duruma en güzel bi örnek;


çok işe yarar görünmemekle birlikte eve pavyondan hallice bi hava katacağı kesin, sırf bu yüzden şu aşağıdaki tepesine basınca renk değiştiren lambalardan alıp etrafına serpiştirince daha şahane olabilir sanki..


Ek dersler şimdilik bu kadarına yeter kuvvetle muhtemel, o yüzden başka bi'şey istemiyorum ha ha!

Refreshments

Saturday, March 21, 2009

Tamamlanması gereken bi kanal tedavisi, çalışılması gereken bi ales, yerine getirilmesi gereken bi prostitution (see. substitution in old english ahaha!) ve bir takım diğerleri var ve bugün cumartesi. Çok çılgın eğlencelerin adamı ve murat boz'un uçurumuyken ne hallere düştüğüme inanamıyorum. Aslında inanıyorum, zira eğlence anlayışı maria-something'in 6'lı kutusuna 14 TL vermek varken single şişesine 11 TL verip "al bi de şurdan düdükle şekerim, olmamı!" demekten ibaret olduktan sonra s.kmişim karayokesini ve benzerini. Üstüne bi de sigara dumanı bi de betoğlubet sesli insanların hoppidi-zoppidi tripleri daraltıyo beni. Bi daha gitmicem işte bana ne!

Bu aralar bi de konuşamama/ yazamama halleri baş gösterdi bünyede. Hem disleksik hem monosılabik bi kimse olabilirim, olabilirim. Yeni template'imi de sevebilirim, sevebilirim. Sonra bi anda şu aşağıdaki gibi bi laf edip herkesi yere serebilirim, serebilirim, oh yeah!

Life is hardly an equation so long as the determinants are not you and I.

*spark*

Unreal Present

Tuesday, March 03, 2009

şimdi böyle hayatımın herhangi bi döneminde yaptığım herhangi hiçbi şeyden pişmanlık duymuyorum, hem geçmişime takılıp yaşayamam triplerine falan sokup sokup çıkarmak niyetinde değilim kendimi, zira şurada girip açılmamış bi şemsiye var hala. bkz. i regret having been me back in the day. şu an hezeyanlar içindeyim ya o yüzden bu kadar sert konuşuyorum. yoksa az sonra yine dünyanın en mutlu insanı olup renkli hülyalarda boğacağım kendimi.

boğmak demişken, istediğim insanlara elektrikli tasma takabilmek istiyorum. uyuz olduğun anda bas düğmeye eleman ters dönsün, yuvarlansın falan. çok hoş.

last shot tabir ettiğimiz hadiseyi de bundan sonra sadece ve sadece alkollü içecekler için kullanmaya karar verdim. dün ales ve kpds bağlamlarında konusu geçince içim cızladı ve hatta miğdeme kramp girdi. ortaokuldan sonra ilk kez matematikten özel ders almaya gereksinmem olabilir, bu da renkli hülyalarıma mani olmakla birlikte sosyal çevreme "ill-alala" dedirtebilir, sürekli olasılıklar üzerine konuşmak kendimi sinir edebilir... .

şu tasmayı önce kendimde mi kullansam!?