ben bu yılı o kadar sevmedim ki, "ben bu yılı hiç sevmedim" temalı tonla yazı yazabilirim şu an. sözde kışın ortasında olmamıza rağmen azıcık serpiştirip geçiveren yağmur dışında sezonsal heyecanımı ateşlemeye çalışan hiçbir şey yok ankara'nın gudubet pusu dışında.
pusu demişken, puhu'ya gittik ama hiç beğenmedim. kapıdan girebilseydik de beğenmezdim muhtemelen, zira genetik olarak hemen hiçbir şeyi beğenmemeye kodlanmış bir kimse gibiyim. kendim de dahil. ama konumuz zaten bu değil.
konumuz puhu kuşu da değil. olsaydı çok severdim o ayrı. işte kafamda yüzonmilyor yandan yemiş düşünce parçası aynı anda fink attığı için bu haldeyim. pazartesi olduğu için değil, hayır. ikibinonbir'in ilk majör depresyon adayı da diyebiliriz kendisine. çalışmak istemiyorum ama her sabah aynı saatte ofiste buluyorum kendimi. sonra, eve gittiğimde saat 10 olduğu an sabah yine işe gidicem diye üzülmeye başlıyorum. o kadar ki alerjim azıyor, kaşınıyorum da kaşınıyorum. yatmaya da korkuyorum hemencecik sabah olucak diye. sanırsın minik tefek bir oğlan çocuğu, dokunsan ağlayacak. hal böyleyken durumlar hayli sikko senin anlayacağın.
şu moloko dvd'si gelseydi en azından 1-2 saat oyalardı falan belki, ama Tori (çıkıp çıkıp) gelse kalkıp yanına gidecek halim yok, o derece.
konumuz puhu kuşu da değil. olsaydı çok severdim o ayrı. işte kafamda yüzonmilyor yandan yemiş düşünce parçası aynı anda fink attığı için bu haldeyim. pazartesi olduğu için değil, hayır. ikibinonbir'in ilk majör depresyon adayı da diyebiliriz kendisine. çalışmak istemiyorum ama her sabah aynı saatte ofiste buluyorum kendimi. sonra, eve gittiğimde saat 10 olduğu an sabah yine işe gidicem diye üzülmeye başlıyorum. o kadar ki alerjim azıyor, kaşınıyorum da kaşınıyorum. yatmaya da korkuyorum hemencecik sabah olucak diye. sanırsın minik tefek bir oğlan çocuğu, dokunsan ağlayacak. hal böyleyken durumlar hayli sikko senin anlayacağın.
şu moloko dvd'si gelseydi en azından 1-2 saat oyalardı falan belki, ama Tori (çıkıp çıkıp) gelse kalkıp yanına gidecek halim yok, o derece.